7. TEMİNATEN TEMLİKTE İADE YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Alacağın Teminat Amacıyla (İnançlı) Temlikinin Hukukî Niteliği ve Sonuçları • İnançlı Temlikte İnanılanın İade Yükümlülüğü • İnançlı Temlik Yoluyla Devredilen Çeklerin Keşideciye Teslimi Üzerine İnanılanın Tazminat Sorumluluğu • İpoteğin Fekkinin İpotekle Teminat Altına Alınmış Alacağın Sona Ermesine Neden Olup Olmadığı • Borç Senedinin Alacaklıya Tesliminin Sonuçları • Kambiyo Taahhüdünün Temel Borç İlişkisinden Doğan Alacak Hakkına Etkisi

HUKUKÎ MÜTALAA*

A. GİRİŞ

İstanbul Barosu üyesi Sayın Av. A. Ö. Y. tarafıma müracaat etmiş, müvekkili X. Bankası Anonim Şirketi ile T.T.İ. Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi arasında İstanbul 31. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde E: 2011 / 434 sayılı dosya ile görülmekte olan dava hakkında yazılı bir hukukî mütalaa hazırlamamı talep etmiştir.

Sayın Av. A. Ö. Y. şahsıma müracaatında dava dosyasının bir örneğini tarafıma tevdi etmiştir. Dosya içindeki tüm belgeler tamamen objektif bir bakış açısıyla incelenmiş ve aşağıdaki bilimsel değerlendirmelere gidilmiştir.

 

B. İDDİA ve SAVUNMANIN ÖZETİ

I. Davacının Dava Dilekçesinin Özeti

Davacı T.T.İ. Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekili, herhangi bir tarih içermeyen ve 2 sayfadan oluşan dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin davalı X. Bankası Anonim Şirketi ile bir kredi sözleşmesi imzaladığını ve davalı bankadan kredi kullandığını, bu kredi borcunu teminat altına almak maksadıyla üçüncü kişilerden olan çeke bağlı alacaklarını teminat amacıyla davalı bankaya temlik ettiğini, müvekkilinin kredi taksitlerini zamanında ödememesi üzerine davalı bankanın söz konusu çeklere dayalı olarak çekin keşidecisi aleyhine icra takibine geçtiğini, bu gelişmenin sonrasında müvekkilinin 14.02.2011 tarihinde kredi borcunu ödediğini ve davalı bankadan daha önce teminat amacıyla temlik ettiği çeklerin iadesini istediğini, ancak davalı bankanın “icra ve Cumhuriyet Savcılığı dosya numaralarının tespiti zaman alacağı için” bu çekleri kredinin ödendiği esnada müvekkiline iade edemediğini, davalı bankanın aradan uzun bir süre geçmesine rağmen çekleri iade etmemesi üzerine bu kez Kadıköy 4. Noterliği aracılığı ile davalı bankaya 27.10.2011 tarihli ve 63975 yevmiye numaralı bir ihtarname keşide ettiğini ve bu ihtarnamede gösterilen toplam tutarı 528.150 TL olan 12 adet çekin iadesini talep ettiğini, davalı banka ile yapılan sözlü görüşmelerde davalı bankanın İstanbul 3. İcra Müdürlüğü nezdinde E: 2010 / 15737 numaralı dosya ile takibe konu ettiği 49.000 TL bedelli bir adet çek ile İstanbul 3. İcra Müdürlüğü nezdinde 2010 / 17167 sayılı dosya ile takibe konu ettiği 51.000 TL bedelli iki adet çek olmak üzere toplam 151.000 TL bedelli üç adet çeki, keşidecisi dava dışı üçüncü kişi konumundaki D. Mimarlık Mühendislik Müşavirlik Tekstil Proje İnşaat Taahhüt Sanayi Ticaret İthalat ve İhracat Limited Şirketi’ne sehven teslim ettiğini beyan ettiğini, bankanın çekleri keşidecisine teslim etmesi üzerine müvekkilinin 151.000 TL zarara uğradığını, zira davalı bankanın çekleri sehven dahi olsa keşidecisine teslim ederek müvekkilini çekleri keşidecisinden tahsil etme imkânından yoksun bıraktığını, dolayısıyla da davalı bankanın anılan çeklerin bedelini temerrüt faizi ile birlikte ödemeye mahkûm edilmesi gerektiğini iddia etmiştir.

 

II. Davalının Cevap Dilekçesinin Özeti

Davalı X. Bankası Anonim Şirketi vekili, 20.12.2011 tarihli 6 sayfadan oluşan cevap dilekçesinde özetle, davanın zamansız açıldığını, böyle bir davanın dinlenebilmesi için öncelikle davacının dava dışı üçüncü kişi konumundaki çekin keşidecisi aleyhine dava veya takip yoluna müracaat etmesi ve bu müracaatının sonucunda keşideci hakkında borç ödemeden aciz vesikası alması gerektiğini, hâlbuki davacının çekin keşidecisi aleyhine herhangi bir dava veya takip yoluna gitmediğini, ayrıca bankanın sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için bankanın çekleri keşidecisine teslim etmesi nedeniyle davacının alacağını keşideciden tahsil kabiliyetinin tümüyle sona ermesine neden olduğunu ispatlaması gerektiğini, hâlbuki davacının bu ispat külfetini yerine getiremediğini, müvekkili aleyhine açılan davanın bir tazminat davası olduğunu, böyle bir davanın kabul edilemeyeceğini zira müvekkilinin Borçlar Kanunu’nun 41. maddesi uyarınca hukuka aykırı eylemiyle davacıya zarar verdiği iddiasıyla sorumlu tutulabilmesi için gerçekleşmesi gereken şartların gerçekleşmediğini, davacının bu bağlamda ispatlaması gereken olguları ispatlayamadığını, esasen davacının uyuşmazlığa neden olan çekleri bankaya kredi borcunu geri ödemek için verdiğini, iadesi gerektiği iddia edilen çeklerin mülkiyetinin bankaya ait olduğunu, bu bağlamda müvekkili bankanın hukuka aykırı bir eyleminin bulunmadığını, ayrıca davacının herhangi bir zarara uğramadığını zira çeklerin elinde olmamasının davacının alacaklı olduğunu iddia ettiği çek keşidecisi aleyhine dava açma veya takibe geçme hakkını kullanmasını engellemediğini, esasen davacının bu hakkını kullanmadığını, kullansa idi dahi bir sonuç almasının mümkün olmadığını, tekraren davacının iddia ettiğinin aksine bir zararı bulunmadığını, zarar ile var olduğu iddia edilen hukuka aykırı eylem arasında bulunması gereken uygun illiyet bağının bulunmadığını, esasen davacının uyuşmazlığa neden olan çekler kendisine teslim edilmiş olsa idi bu çeklerde somutlaşan alacaklarını keşideciden tahsil edebileceğini ispatlaması gerektiğini hâlbuki davacının bu olguyu ispatlayamadığını, davacının hâlen bankaya borçlu olduğunu, davacının ödeme yaptığını beyan ettiği tarihte bankaya 464.723 TL borcu bulunduğunu yapılan ödemenin bu borçtan düşülmesi hâlinde davacının hâlen 28.723 TL borcu kaldığını dolayısıyla da müvekkilinin uyuşmazlığa konu çekleri iade ile yükümlü olmadığını, davacının çeklerin iadesini talep ettiği ancak bankanın bu konuda kendisine icra ve savcılık işlemleri nedeni ile çekleri bulamadığı yönünde cevap verdiği yönündeki iddiasının gerçeği yansıtmadığını, esasen davacının kendisine iade edilmesi gerektiği hâlde iade edilmediğini iddia ettiği çeklerin keşidecisine karşı alacağından daha fazla borcu bulunduğunu haricen öğrendiklerini, bu nedenle davanın dava dışı üçüncü kişi konumundaki çek keşidecisine ihbarı gerektiğini, uyuşmazlığa neden olan çekler banka nezdinde kaybolmuş olsaydı dahi davacının çek keşidecisi aleyhine dava ve takip yoluna başvurmadan ve bu yollarla alacağını tahsil edemeyeceği kesinleşmeden bankadan tazminat talebinde bulunamayacağını, bir an için davacının bütün bu hususları ispatladığı varsayılacak olsa dahi davanın yine de reddi gerektiğini zira çeklerin keşidecisinin yeterli malvarlığının bulunmadığını iddia etmiştir.

Davalı 10.02.2011 havale tarihli dilekçesiyle davanın dava dışı üçüncü kişi konumundaki çek keşidecisi D. Mimarlık Mühendislik Müşavirlik Tekstil Proje İnşaat Taahhüt Sanayi Ticaret İthalat ve İhracat Limited Şirketi’ne ihbarını talep etmiştir.

 

III. Davacının Cevaba Cevap Dilekçesinin Özeti

Davacı vekili, herhangi bir tarih içermeyen 2 sayfadan oluşan cevaba cevap dilekçesinde özetle davalı bankanın davacının henüz bir zarara uğramadığı yönündeki savunmalarına itibar edilmemesi gerektiğini zira uyuşmazlığa konu çekler müvekkiline iade edilmeden müvekkilinin çek keşidecisi aleyhine takip yapmasının mümkün olmadığını çünkü İcra ve İflas Kanunu’nun 167. maddesi uyarınca alacaklının kambiyo senedine dayalı bir takipte bulunabilmesi için kambiyo senedinin aslını takip talebine eklemesi gerektiğini, müvekkilinin ise kendisine teslim edilmeyen çekleri takip talebine ekleyemediği için uyuşmazlığa neden olan çeklere dayalı olarak icra takibi yapmasının mümkün olmadığını, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 88. maddesine göre senedin borçluya iade edilmiş olması nedeniyle keşidecinin müvekkiline olan borcunun sona ermiş sayılacağını, yine 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 116. maddesine göre alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesi üzerine borç sona ereceği için keşidecinin müvekkiline olan borcunun sona erdiğini, dolayısıyla müvekkilinin zarara uğradığını, davalının Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinin şartlarının gerçekleşmediği yönündeki savunmasının reddi gerektiğini zira davalının hukuka aykırı eyleminin bulunduğunu, bankanın çekleri asıl hak sahibi yerine keşidecisine teslim etmesinin bir hukuka aykırı eylem olduğunu ve bu surette müvekkilinin zarara uğradığını, esasen zarar ile hukuka aykırı eylem arasında uygun illiyet bağının bulunduğunu, bu bağın mevcut olduğunun izahı gerektirmeyecek kadar açık olduğunu, bir güven kurumu olan bankanın çekleri gerçek hak sahibi olan müvekkili yerine keşidecisine teslim etmesinin onun kusurlu olduğunu ortaya koyduğunu, davalının çeklerin kısmi tahsilat karşılığında iade edildiği ispat edilmelidir yönündeki savunmasının hiçbir geçerlilik taşımadığını zira bu durumun davalının İstanbul 3. İcra Müdürlüğü nezdindeki E: 2010 / 17167 sayılı dosyadaki 03.10.2011 tarihli beyanı ile sabit olduğunu, davalı bankanın davacının hâlâ kendisine borçlu olduğu yönündeki iddiasının doğru olmadığını, müvekkilinin bankaya olan borcunu 14.11.2011 tarihinde ödediğini, hatta ödemenin hemen akabinde bankanın kredinin teminatını oluşturan ipotekleri fek ettirdiğini, bu durumun müvekkilinin bankaya olan borcunun sona erdiğini gösterdiğini, davalının çeklerin keşidecisinin davacı şirketten borcundan çok daha fazla alacaklı olduğuna dair savunmasının aslında müvekkilinin çeklerin keşidecisine teslim edildiği anda zarara uğradığını gösterdiğini iddia etmiştir.

 

IV. Davalının İkinci Cevap Dilekçesinin Özeti

Davalı vekili, 12.03.2012 tarihli üç sayfadan oluşan ikinci cevap dilekçesinde temelde cevaba cevap dilekçesindeki savunmalarını tekrar etmiş, davacının kambiyo senedine dayalı takip yapmak zorunluluğunun bulunmadığını, çek keşidecisine karşı adi takip yoluna gitmesinin ya da dava yoluna başvurmasının mümkün olduğunu, davacının İİK.m.167’ye dayalı iddialarının herhangi bir hukukî temeli bulunmadığını, zira anılan hükmün alacağı kambiyo senedine bağlı olup ayrıca rehinle temin edilmiş bulunan bir alacaklının elindeki rehni paraya çevirmeden borçlusu aleyhine takip yapmasına imkân tanıdığını yoksa alacaklıyı kambiyo senedine dayalı takip yapma zorunluluğu altına sokmadığını, davacının çekleri delil başlangıcı olarak nitelendirerek diğer delillerle destekleyerek alacağı için çek keşidecisi aleyhine dava açma ve alacağını tahsil etme hakkı bulunmasına rağmen bu yola başvurmaması nedeniyle onun bir zarara uğradığı iddiasının kabul edilemeyeceğini, davacının hâlen müvekkiline borçlu bulunduğunu iddia etmiştir.

 

V. Davanın İhbar Edildiği Kişinin Beyanlarının Özeti

Uyuşmazlığa neden olan çeklerin keşidecisi D. Mimarlık Mühendislik Müşavirlik Tekstil Proje İnşaat Taahhüt Sanayi Ticaret İthalat ve İhracat Limited Şirketi’nin vekili herhangi bir tarih içermeyen tek sayfadan ibaret beyan dilekçesinde davacı T. Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin keşide ettiği beş adet çekin hâlen ödenmediğini dolayısıyla davacının müvekkiline karşı borcu olduğunu, dolayısıyla davacı, davalı bankadan uyuşmazlığa neden olan çekleri teslim alıp müvekkili aleyhine takip yoluna gitmiş olsaydı dahi karşılıklı alacakların takas edilecek olması nedeniyle bu icra takibinin semeresiz kalacak olduğunu ileri sürmüştür.

 

VI. Bilirkişi Raporunun Özeti

Üçü hukukçu biri mali müşavir olmak üzere dört kişiden oluşan bilirkişi heyeti 16.08.2012 tarihli raporlarında özetle davacının davalı bankaya kredi borcunun sona erdiğini, davalı bankanın teminat vasfı sona eren 151.000 TL tutarındaki çekleri davacıya iade etmesi gerekirken keşidecisine teslim etmesi nedeniyle davacının zarara uğradığını, davalı bankanın sözleşmeden doğan borçlarını kendi kusuruyla ihlal ettiğini, davalı bankanın davacıya karşı, çek keşidecisi aleyhine temel ilişkiye dayalı olarak takip yapmadan zarara uğradığını iddia edemeyeceği yönünde savunma yapmasının mümkün olmadığını, zira böyle bir savunmaya itibar etmenin davalının kendi kusurlu davranışının sonuçlarını davacıya yansıtması anlamına geleceğini hâlbuki hukuk düzeninin buna izin vermeyeceğini, ayrıca Borçlar Kanunu’nun 88. maddesinin 3. cümlesinde öngörülen “Senet borçluya iade edildikte borç sakıt olmuş sayılır.” hükmü karşısında, davacının temel ilişkiye dayanarak yapacağı bir takibin başarı şansının son derece şüpheli gözüktüğünü ileri sürmüşlerdir.

 

VII. Davalının Bilirkişi Raporuna İtirazlarının Özeti

Davalı vekili, bilirkişi raporunda varılan sonuçlara itiraz etmiş bu bağlamda özellikle davacının hâlâ müvekkili bankaya kredi borcu bulunduğunu, bilirkişi raporundaki aksi yöndeki tespitin herhangi bir temeli bulunmayıp doğru olmadığını dolayısıyla müvekkilinin kredi borcunun ifasını teminat altına alan bütün teminatları borç ödeninceye kadar iade etmekle yükümlü olmadığını, davacının banka lehine kurduğu ipoteğin banka tarafından fek ettirilmesinin borcun sona erdiği anlamına gelemeyeceğini, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinin 31.5 maddesinin bankaya kredi borçlusunun teminatların iadesi talebini serbestçe reddetmek hakkını tanıdığını, bilirkişi raporunda davalı bankanın davacıya bazı çekleri iade ettiği yönünde bir değerlendirmede bulunulmakta ise de bu değerlendirmenin doğru olmadığını, zira davacıya hiçbir çekin iade edilmediğini, davanın tazminat davası olduğunu henüz zarar şartının gerçekleşmediğini, bilirkişilerin davacının çek keşidecisine karşı alacağından çok borcunun bulunduğunu tespit ettiğini, hâl böyle olmasına rağmen raporda davacının zarara uğradığı iddiasına itibar edilmesinin mümkün olmadığını, esasen davacının hâlen çek keşidecisi aleyhine kambiyo senedine dayalı takip yolu dışında takip yapma veya dava açma imkânının bulunduğunu, bir zararın oluştuğundan söz edilebilmesi için çeklerin keşidecisinin malvarlığı değerlerinde bir azalma olmasının şart olduğunu hâlbuki böyle bir durumun söz konusu olmadığını iddia etmiştir.

 

VIII. İlk Derece Mahkemesinin Kararı

İstanbul 31. Asliye Ticaret Mahkemesi, 21.11.2012 tarihli nihai kararında temelde bilirkişi raporunda yapılan tespitlere dayalı olarak davalının 151.000 TL tutarındaki üç adet çeki davacıya teslim etmekle yükümlü iken keşidecisine teslim ettiğini, davacının bu nedenle 151.000 TL zarara uğradığını kabul etmiştir.

 

C. İNCELENMESİ GEREKEN HUKUKÎ SORUNLAR

Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta davacı esasen davalı bankaya olan kredi borcunu ifa ettiğini, dolayısıyla kredi alacağını tahsil eden davalı bankanın daha önce teminat amacıyla devraldığı çekleri artık kendisine geri temlik ve teslim etmekle yükümlü olduğunu, ancak davalı bankanın çekleri sehven çek borçlusuna (çekin keşidecisine) teslim ettiğini, böylelikle de 151.000 TL tutarında zarara uğradığını dolayısıyla davalı bankanın bu zararı gidermekle yükümlü olduğunu iddia etmiştir. Davalı banka ise çekleri davacıya iade etmekle yükümlü olmadığını, zira davacının henüz kredi borcunu tümüyle ifa etmediğini, bir an için böyle bir yükümlülüğünün var olduğu ve bunun ihlal edildiği kabul edilse bile davacının henüz bir zarara uğradığını iddia edemeyeceğini zira davacının hâlen çek borçlusu (keşidecisi) aleyhine takibe geçebileceğini veya dava açabileceğini iddia etmiştir. O hâlde taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için davalı bankanın borca aykırı bir davranışının bulunup bulunmadığını, borca aykırı davranışı varsa bu davranışı ile davacıya zarar verip vermediğini dolayısıyla da bu zarardan sorumlu tutulup tutulamayacağını ele almak gerekir.

 

D. İNCELEME ve DEĞERLENDİRME

I. Davacı ile Davalı Arasındaki Kredi ve Teminat İlişkisi

Davacı ile davalı banka arasında 16.02.2006 tarihinde ve 28.05.2009 tarihinde iki kredi sözleşmesi imzalanmış ve davacı bu sözleşmeler çerçevesinde davalı bankadan kredi kullanmıştır. Kredi borçlusu davacı, davalı bankaya olan kredi borcunu teminat altına almak maksadı ile uygulamada sıklıkla görüldüğü üzere(1) üçüncü kişilerden olan alacaklarını özellikle de kambiyo senedine (çeke) bağlı alacaklarını teminat amacıyla davalı bankaya temlik etmiştir. Davacının davalı bankaya teminat amacıyla temlik ettiği kambiyo senedine (çeke) bağlı alacakları arasında davanın ihbar olunduğu dava dışı üçüncü kişi konumundaki D. Ltd. Şti.’den olan alacakları da vardır.

Kredi borçlusu davacı, D. Ltd. Şti’den olan çeke bağlı alacağını bankaya devrederken banka lehine teminat tesis etmek amacıyla hareket etmiş, davalı banka da aynı şekilde kendisine devredilen bu alacağı teminat amacıyla devralmıştır.

Kısaca belirtmek gerekir ki, teminat amacıyla temlik bir inançlı temliktir. İnançlı temlik iki ana unsurdan oluşur. Bunlardan biri inanan (üçüncü kişiden olan alacağını teminat amacıyla temlik eden) ile inanılan (alacağı teminat amacıyla temellük eden) arasında borçlandırıcı işlem niteliğinde bir inanç anlaşması, bir diğeri de bu inanç anlaşmasına dayalı olarak tasarrufi işlem niteliğindeki alacağın teminat amacıyla temlikidir(2).

Davacının dava dışı üçüncü kişi konumundaki çeke bağlı alacaklarını davalı bankaya bu amaçla devretmiş olmasının hukukî sonucu şudur:

- D. Ltd. Şti.’den olan çeke bağlı alacağını teminat amacıyla devreden davacı kredi borçlusu, bankaya olan kredi borcunu hiç ya da gereği gibi ifa edemeyecek olursa alacağı teminat amacıyla devralan banka bu alacağı D. Ltd. Şti.’den talep, dava ve tahsil edebilecek duruma gelecektir.

- D. Ltd. Şti.’den olan çeke bağlı alacağını teminat amacıyla devreden davacı kredi borçlusu, bankaya olan kredi borcunu gereği gibi ifa edecek olursa bu alacağı başlangıçta teminat amacıyla devralmış bulunan banka artık bu alacağı devredene (geri) temlik etmekle yükümlü olacaktır(3).

Taraflar arasındaki tartışma tam da bu noktada düğümlenmektedir. Zira davacı, kredi borcunu ifa ettiğini dolayısıyla da davalı bankanın teminat amacıyla devraldığı çekleri kendisine iade ile yükümlü olduğunu, hâlbuki bankanın bu borcunu ihlal ettiğini ve kendisini zarara uğrattığını iddia etmektedir. Davalı banka ise davacının hâlen kendisine borçlu olduğunu dolayısıyla da söz konusu alacakları davacıya devir ile yükümlü olmadığını iddia etmektedir. Bu mesele hemen aşağıda ayrı bir başlık altında incelenecektir.

 

II. Davalının Geri Temlik Yükümlülüğünün İrdelenmesi

Hemen yukarıda da belirttiğimiz üzere davacı, kredi borcunun sona erdiğini dolayısıyla da davalı bankanın teminat amacıyla devraldığı çekleri geri vermekle yükümlü olduğunu iddia etmektedir. Davalı banka ise davacının kredi borcunun tümüyle sona ermediğini dolayısıyla da kendisine teminat amacıyla devredilen alacakları henüz geri temlik etme yükümlülüğünün doğmadığını ileri sürmektedir.

Davacının hâlen davalı bankaya kredi borcunun bulunup bulunmadığı hususu ancak bu konuda uzman bilirkişiler eliyle tarafların ticari defterleri ve bunların dayanaklarını oluşturan belgeler üzerinde yapılacak bir inceleme ile saptanabilir. Bizim bu konuda nihai bir görüş belirtmemiz mümkün değildir(4). Dolayısıyla biz meseleyi iki ihtimali de göz önünde bulundurarak ele alacağız. Şöyle ki:

1. Eğer gerçekte durum davalının iddia ettiği gibiyse yani davacı, davalı bankaya olan kredi borcunu tümüyle ifa etmedi ise o zaman davalı bankanın teminat amacıyla devraldığı alacakları davacıya geri temlik etmekle yükümlü olmadığı açıktır. Kaldı ki taraflar arasındaki genel kredi sözleşmelerinin 31. maddesinin 5. fıkrası da davalı bankanın bu hakka sahip olduğunu teyit etmektedir. Anılan hüküm şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Banka her ne sebeple ve şekilde olursa olsun, alacağı bulunduğu sürece teminatların bir kısmının geri verilmesi yolundaki müşteri isteklerini kabul edip etmemekte serbesttir.”

2. Eğer gerçekte durum davacının iddia ettiği gibiyse yani davacı, davalı bankaya olan kredi borcunu tümüyle ifa etti ise o zaman davalı bankanın teminat amacıyla devraldığı alacakları davacıya geri temlik etmekle yükümlü olduğu açıktır. Eğer hâl böyle olmasına rağmen davalı davacıya geri temlik ve teslim etmekle yükümlü olduğu çekleri çeklerin keşidecisi çek borçlusuna teslim etmiş ise o zaman bankanın borca aykırı davrandığı ve kusurlu olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Esasen uyuşmazlık tam da bu noktada düğümlenmektedir. Davacı, çeklerin kendisi yerine keşidecisine teslim edilmesi nedeniyle zarara uğradığını dolayısıyla davalı bankanın bu zararı gidermekle yükümlü olduğunu iddia etmekte; davalı banka da bu ihtimalde dahi kendisine herhangi bir sorumluluk yüklenemeyeceğini zira davacının henüz bir zarara uğramadığını ileri sürmektedir. Bu meseleyi hemen aşağıda ayrı bir başlık altında ele alacağız.

 

III. Davalının Borca Aykırı Davranışından Sorumluluğu

Davalı bankanın, çeke bağlı alacağını davacıya geri temlik ve teslim etmeyerek keşideciye teslim etmesi nedeniyle sorumluluk altına girmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmiş olması gerekir:

1. Davalı çekleri davacıya geri temlik etmek ve teslim etmekle yükümlü olmalıdır.

2. Davalı bu borcuna aykırı davranmış olmalıdır.

3. Davacı, davalının borca aykırı davranışından ötürü zarara uğramış olmalıdır. Bir diğer söyleyişle davalının borca aykırı davranışı ile davacının uğradığı zarar arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.

4. Davalı borca aykırı davranışında kusursuz olduğunu ispat edememelidir.

Somut uyuşmazlığa bu açıdan bakıldığında şu hususların dile getirilmesi gerekir. Eğer gerçekten de davacı, davalı bankaya olan kredi borcunu tümüyle ifa etmişse davalı bankanın teminat amacıyla devraldığı çeke bağlı alacakları tekrar davacıya geri temlik etmesi bu bağlamda da elindeki çekleri mesela yeni bir temlik cirosu ile davacıya devir ve teslim etmesi gerekir. Nitekim davacı da davalının bu borcuna aykırı davrandığını ileri sürmektedir.

Eğer durum böyle ise yani gerçekten de davalı bankanın borca aykırı davranışı varsa ve bu borca aykırı davranışından ötürü davacı zarara uğradı ise davalı bankanın bu zararı gidermesi gerekir. Esasen taraflar arasındaki uyuşmazlık tam da bu noktada düğümlenmektedir.

Kanımızca, bu noktadaki tartışmayı çözüme kavuşturabilmek için öncelikle davacı ile davanın ihbar edildiği dava dışı üçüncü kişi konumundaki D. Ltd. Şti.’nin davacı lehine çek keşide etmesinin hukuken ne şekilde nitelendirilmesi gerektiği ele alınmalıdır.

Hemen belirtmek gerekir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunumuzun 114. maddesi şu şekilde kaleme alınmıştır:

Borcun tecdidi akitten vâzıh surette anlaşılmak lâzımdır.

Hususiyle mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak veya yeni bir alacak senedi veya yeni bir kefaletname imza etmek, tecdidi tazammun etmez. Bununla beraber,

bu hükmün aksine dair akdolunan mukaveleler muteberdir.”

Görüldüğü üzere kanun koyucu, borçlunun mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmasının asıl borcu kural olarak sona erdirmeyeceğini bunun bir tecdit (yenileme) meydana getirmeyeceğini kabul etmiştir. Bu nedenle (davanın ihbar edildiği) dava dışı üçüncü kişi konumundaki D. Ltd. Şti.’nin davacı için keşide ettiği çeklerin onların arasındaki borç ilişkisini kural olarak sona erdirmeyeceği açıktır. Dosya içindeki belgelerde bu durumun aksi gösterir herhangi bir delil mevcut değildir.

O hâlde (davanın ihbar edildiği) dava dışı üçüncü kişi konumundaki D. Ltd. Şti.’nin davacı için çek keşide etmesini onlar arasında bir ifa uğruna eda ilişkisi olarak nitelendirmek gerekir. Nitekim doktrinde Poroy / Tekinalp bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(5):

“ … Kambiyo taahhüdüne ifa uğruna girişilmiş olabilir. Tarafların yenileme konusunda anlaştıkları kesin bir şekilde belli değilse ya da şüpheli bir durum varsa veya bu hususta herhangi bir anlaşma ve iddia yoksa BK.m.114/f.2 hükmü gereğince kambiyo taahhüdüne ifa yerine değil ifa uğruna girilmiş olduğunun, temel borç ilişkisinden doğan talep hakkının ortadan kalkmayıp bu hakka paralel ve mütelahik (yarışan) bir kambiyo talep hakkının doğduğunun kabulü gerekir. Bu durumda alacaklıda iki türlü talep hakkı vardır. Fakat alt ilişkiden doğan talep hakkı, kambiyo hakkı kullanılıncaya kadar donmuş ve böylece vadesi, kambiyo alacağının vadesine kadar uzatılmış durumdadır.

Kambiyo senedi dolayısıyla, başvurma mümkün olunca adi alacağı da talep hakkı doğar. Alacaklı bu haklardan birini veya ötekini kullanmak zorunluluğunda değildir ve seçim yapmakta serbesttir. Fakat adi alacağı talep ederse, kambiyo senedini borçluya geri vermekle yükümlüdür. … ”

Doktrinde Öztan da bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(6):

“ … (2)-Taraflar arasında, bu şekilde bir asıl borç münasebetinin ve bir de kambiyo münasebetinin meydana gelmesi, Borçlar Kanunu’nun 114’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında açıkça hükme bağlanmıştır. Bu maddeye nazaran, “... mevcut bir borç ilişkisi için kambiyo taahhüdünde bulunmak tecdidi tazammun etmez” (BK 114). Yani, mevcut bir borcun ödenmesi zımnında, bir kambiyo senedi düzenlenerek alacaklıya verildiği takdirde, eski borç "asıl borç münasebeti" olarak varlığını korumakta, devam etmekte, ama bir tecdit (yenileme) meydana gelmediğinden, "ayrı" bir ikinci borç münasebeti doğmaktadır.

 (3)- Biri asıl borç münasebetinden, diğeri kambiyo münasebetinden doğan iki ayrı talep hakkının (dolayısıyla iki ayrı borcun) birbirine paralel ve aynı yöndeki bu durumları sebebiyle “hakların telâhuku”ndan (Konkurrenz der Ansprüche) söz edilir. Alacaklı, mevcut bir borcun ödenmesi için verilen kambiyo senedini aldığında, işin mahiyeti icabı, alacağını ilk önce kambiyo senedine dayanarak talep etmeyi kabullenmiş olur. Asıl borç münasebetinin vadesi, kambiyo senedinin vadesine kadar uzatılmış sayılır. Dolayısıyla, asıl borç münasebetine dayanılarak yapılan bir talebin, “o borç dolayısıyla kambiyo senedi verildiği” def’iyle karşılaşması mümkündür.

 

 (5)- Senedi alan, bu senet vasıtasıyla alacağını elde etmek imkânını bulamazsa, senedin iadesi şartıyla, asıl borç ilişkisine yönelebilir. … ”

Doktrinde Domaniç’e göre de(7):

“ … adi bir alacağı kambiyo senedine bağlanan alacaklı da bu muamele ile bir taraftan kambiyo hukukunun adi takip usulüne nazaran daha müessir yollarına müracaat imkanını elde ediyor, diğer taraftan da bundan netice çıkmadığı takdirde adi usulle talep ve takip imkanını kaybetmeyip muhafaza ediyor. … ”

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin T: 07.12.2010, E: 2010 / 38045, K: 2010 / 36486 sayılı kararında da doktrindeki bu açıklamalar neredeyse bire bir aynı ifadelerle benimsenmiştir(8):

“ … Kambiyo taahhüdünde bulunmak keyfiyeti ifa yerine yüklenilmiş olabileceği gibi, ifa uğruna da girişilmiş olabilir. Tarafların borcun yenilenmesi konusunda anlaştıkları kesin bir şekilde belli değilse, şüpheli bir durum varsa veya bu hususta herhangi bir anlaşma ve iddia yoksa B.K. m 114, f.2 hükmü gereğince, kambiyo taahhüdüne ifa yerine değil ifa uğruna girilmiş olduğunun, temel borç ilişkisinden doğan talep hakkının ortadan kalkmayıp bu hakka paralel ve yarışan bir kambiyo talep hakkının doğduğunun kabulü gerekir. Bu durumda alacaklı da iki türlü talep hakkı vardır. Fakat alt ilişkiden doğan talep hakkı, kambiyo hakkı kullanılıncaya kadar donmuş ve böylece vadesi kambiyo alacağının vadesine kadar uzatılmış durumdadır. Kambiyo senedi dolayısıyla, başvurma mümkün olunca adi alacağı da talep hakkı doğar. Alacaklı bu haklardan birini veya ötekini kullanmak zorunluluğunda değildir. Seçim yapmakta serbesttir. Fakat adi alacağı talep ederse kambiyo senedini borçluya geri vermekle yükümlüdür. Kısaca alacaklının bu durumda iki ayrı talep hakkı mevcut olduğu halde, bu haklar birbirinden bağımsızdır teminatları (varsa) birbirlerinden ayrıdır ve ayrı faize ve zamanaşımına tabidirler. …”

Bütün bu açıklamalar göstermektedir ki davacı, banka aleyhine açtığı tazminat davasında, dava dışı üçüncü kişi konumundaki çekin keşidecisi D. Ltd. Şti aleyhine kambiyo senedine (çeke) dayalı takip yapma imkânı elinden alındığı için zarara uğradığı iddiasında ise de bu durum onun D. Ltd. Şti. ile arasındaki temel borç ilişkisinden olan alacağını da yitirdiği anlamına gelmez. Davacı, hâlen D. Ltd. Şti. aleyhine temel borç ilişkisine dayalı olarak dava veya takip yapma imkânına sahiptir ve bu yollardan birini seçip özenli bir şekilde hareket ederek alacağını tahsil etmeye çalışmadığı müddetçe onun bankanın borca aykırı davranışı nedeni ile zarara uğradığı iddiasının kabul edilmesi mümkün değildir.

Bu bağlamda davacının İİK.m.167 hükmünü ileri sürüp kambiyo senedinin (çekin) aslını takip talebine ekleyemediği için dava dışı D. Ltd. Şti aleyhine kambiyo senedine dayalı olarak takip yapma hakkını yitirdiği dolayısıyla da bu yolla takibe koyamadığı çeklerin toplam bedeli kadar zarara uğradığı iddiası da kabul edilemez. Davacının bu nedenle kambiyo senedine dayalı takip yapma imkânından mahrum bırakıldığı kabul edilse bile davacının D. Ltd. Şti. aleyhine onunla arasındaki temel borç ilişkisine (çekin yaratılmasına neden olan temel borç ilişkisine) dayanarak dava ve takip yoluna gitmesi mümkündür. Bu olasılıkta davacının uyuşmazlığa neden olan çekleri D. Ltd. Şti.’ye teslim etmesi gerektiği konusunda bir şüphe yoktur. Somut uyuşmazlıkta çekleri D. Ltd. Şti.’ye teslim eden her ne kadar bizzat davacı değilse de davacının D. Ltd. Şti aleyhine açacağı bir davada onun çeklerin kendisine iade edilmesi gerektiği yönündeki iddiasının davanın reddine neden olması mümkün olmasa gerekir. Zira bu olasılıkta dava bankaya ihbar edilebilecek ve banka söz konusu çekleri esasen D. Ltd. Şti.’ye sehven teslim ettiğini beyan ve ispat ederek bu iddiayı etkisiz hâle getirebilecektir. Esasen bu olasılıkta bankanın bu beyanı üzerine, davacı lehine keşide ettiği çekler zaten elinde bulunan D. Ltd. Şti.’nin bu çeklerin davacı tarafından değil de davalı banka tarafından teslim edildiği iddiasında bulunması Medenî Kanunumuzun 2. maddesindeki dürüstlük kuralına da aykırı olacaktır.

Diğer yandan davacının Borçlar Kanunu’nun 88. maddesinin son cümlesine dayanarak uyuşmazlığa neden olan çeklerin çekin keşidecisine teslim edilmesi sebebi ile keşidecinin kendisine olan borcunun sona ermesine neden olunduğu iddiası da kabul edilemez. Zira BK.m.88/cümle son senedin borçlusuna teslim edilmesi hâlinde borcun sona erdiğine dair bir karinenin ortaya çıkacağını kabul etmiştir. Ancak bu karinenin de aksinin ispatı mümkündür.

Doktrinde Oğuzman / Öz de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(9):

“… alacaklının senedi borçluya iade etmiş olması, borcun ödeme veya başka bir sebeple sona erdiğine karine teşkil eder. BK. m. 88’in son cümlesi "Senet borçluya iade edildikte borç sakıt olmuş sayılır" diyerek bu karineyi ifade etmiştir. Alacaklı karinenin aksini isbat ederse, karine hüküm ifade etmez.

 

 Eğer alacaklı senedi borçluya vermediğini senedin rızası dışında borçlunun eline geçtiğini ispat edebilirse borçlu ifanın gerçekleştiği karinesine dayanamaz. …”

Kanımızca senedin banka tarafından hataen keşidecisine verilmesi de senedin alacaklının elinden rızası dışında borçlunun eline geçtiği durumlardan biridir. Bu nedenle davacının, BK.m.88/c. son’daki düzenlemeyi adeta kesin bir kuralmış gibi addeden ve bu hükmün gerçekte sadece bir karine yarattığını görmezden gelen iddiaları da kabul edilemez.

Ayrıca davacının, çekin keşidecisine teslim edilmesi üzerine alacaklı borçlu sıfatları aynı kişide birleştiği için keşideciye karşı olan alacağının banka tarafından sona erdirildiğine dolayısıyla da zarara uğratıldığına dair iddiaları da yerinde değildir. Zira kambiyo senedine bağlı alacaklarda senedin borçluya teslim edilmesi hâlinde kıymetli evraka bağlı borç sona ermez. Davacı bu iddiasını ortaya koyarken Borçlar Kanunumuzun 116. maddesine dayanmıştır. Ancak, Borçlar Kanunumuzun 116. maddesinin

 “Alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının bir şahısta içtimaiyle borç sakıt olur.

 Bu içtimaın zevaliyle borç avdet eder.

 Gayrimenkul rehni ile kıymetli evrak hakkındaki hususi hükümler bakidir.”

şeklindeki son fıkrası kıymetli evraka yani somut olay bakımından kambiyo senetlerine ilişkin özel hükümlerin saklı olduğunu kabul etmiştir. Gerçekten de doktrinde Oğuzman / Öz’ ün de isabetle belirttiği üzere(10):

 “ … Gerçekten emre yazılı bir kıymetli evrak borçluya ciro edildiği veya hamiline yazılı bir kıymetli evrak borçluya teslim edildiği hallerde kıymetli evraka bağlı borç sukut etmez, alacak hakkı yeniden başkasına temlik edilebilir. Bunun için senedi elinde bulunduran borçlunun emre yazılılarda yeni bir ciro yapması (Eski) (TTK.m.593/f.3), hamiline yazılılarda kıymetli evrakı başkasına teslim etmesi yeter. Hâlbuki adi bir alacak, alacaklı ve borçlu sıfatları birleştikten sonra artık temlik edilemez. … ”

Kısacası kanımızca davacı, çeklerin keşidecisi D. Ltd. Şti. aleyhine onunla arasındaki temel borç ilişkisinden olan alacağını dava ve takip etme hakkını yitirmediği sürece, davalı bankadan, salt kambiyo senedine dayalı olarak takip yapma imkânı elinden alındığı için zarara uğradığı iddiası ile tazminat talep edemez. Davacı öncelikle D. Ltd. Şti. aleyhine onunla arasındaki temel borç ilişkisine dayalı olarak dava ve takip yoluna başvurmalı bu yolda alacağını tahsil edemediği takdirde davalı bankadan tazminat talebinde bulunmalıdır.

Nitekim Yargıtay da banka nezdinde kaybolan kambiyo senetleri nedeniyle banka aleyhine açılan tazminat davalarında hep bu yönde kararlar vermiştir.

1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T: 03.11.1975, E: 1975 / 4732, K: 1975 / 5925 sayılı kararından(11):

 “ … Davacı tarafından tahsil cirosu ile, davalı bankaya ciro edilen senedin banka tarafından kaybedilmesi dolayısıyla senet bedelinin tahsili istenmiş ve mahkemece de talep veçhile karar verilmiş ise de, bankadan senet bedelinin istenebilmesi için, davacının zararının gerçekleşmesi iktiza eder. Bunun için de davacının T.K.K. nun 669. ve müteakip maddeleri gereğince kaybolan emre muharrer senedin iptali hususunda mahkemeden istihsal edeceği iptal kararına müsteniden senet borçlularına başvurması ve buna rağmen senet bedelinin tahsil edilmemesi halinde zarar gerçekleşmiş olur.

 Davacının bu yola tevessül etmeden bankadan tahsil talebinde bulunması ve mahkemece de bu yolda hükmü tesis edilmesi kanuna aykırı bulunmuştur. … ”

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T: 26.01.1989, E: 1988 / 3409, K: 1989 / 283 sayılı kararından(12):

“ … Tahsil için bankaya verilen bononun kaybedilmesi sonucu... senetle takip edilemeyen alacağın buna sebebiyet veren bankadan tahsili istemi ... hukuki yönden bir tazminat davasıdır. Tazminat davalarında davacı zararının gerçekleşmiş olması gerekir. Davacı her ne kadar senedin zayiine dair aldığı karara dayanarak senet borçlusu aleyhine takip yapmış ve borçlunun itiraz üzerine takip akim almış ise de, davacının aralarındaki esas ilişkiye dayanarak senet borçlunun müracaat etmesi ve gereğinde dava açması ve davaya rağmen alacağını temlik edememesi (13) halinde zararı gerçekleşeceğinden, ancak o takdirde davalı bankadan zararını isteyebilir … ”

3. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T: 22.6.1992, E: 1991 / 956, K: 1992 / 7920 sayılı kararından(14)

 “ … Davacı, davalı bankanın poliçeyi kaybettiğini ve bu nedenle zarara uğradığını iddia ederek tazminat isteminde bulunmuş ise de, poliçenin kaybı nedeniyle davacının hasımsız olarak poliçenin iptali davası açması ve bu karara dayanarak keşideciden alacağını istemesi ve bu isteme rağmen sonuç alınamaması durumunda zararın doğması nedeniyle, ancak bu aşamadan sonra banka aleyhine dava açılabileceği hususunda dairemizin kökleşen uygulaması bulunmasına göre sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanması gerekmiştir. … ”

 

E. SONUÇ

Yukarıdaki açıklamalar ve gerekçeler ışığında:

1. Davacı, davalı bankaya olan kredi borcunu tümüyle ifa etmemişse kredi borcunu güvence altına almak amacıyla daha önce bankaya teminat amacıyla temlik ettiği çeklerin kendisine iade edilmesi gerektiğini iddia edemez. Zira alacaklı inanılan, inançlı temlikle teminat altına alınan borç sona ermediği sürece teminat konusu alacağı inanana iade etmekle yükümlü kılınamaz. Nitekim davacı ile davalı arasındaki genel kredi sözleşmesinin 31.5 maddesi de bankanın bu hakkının mevcudiyetini teyit etmektedir.

Bu olasılıkta bankanın borca aykırı davranışından söz edilemeyeceği için davacının açtığı tazminat davasının reddi gerekir.

2. Davacı, davalıya olan kredi borcunu tümüyle ifa etmişse, davalı (inanılan) bankanın teminat konusu çekleri davacıya (inanana) iade etmesi gerekir. Banka uyuşmazlık konusu çekleri davacıya değil de sehven keşidecisine teslim etmişse bankanın inanç sözleşmesinden doğan iade borcuna aykırı davrandığı sonucuna varılması gerekir.

Ancak, davacının bankadan borca aykırı davranışı nedeniyle tazminat talep edebilmesi için her şeyden önce zarara uğradığını ispat etmesi gerekir. Hâlbuki davacı çekin keşidecisinden olan alacağını yitirmemiş, dolayısıyla da henüz bir zarara uğramamıştır. Zira davacı çekin keşidecisi aleyhine onunla arasındaki temel borç ilişkisine dayalı olarak dava açma veya takibe geçme hak ve yetkisine sahiptir. Dolayısıyla bu olasılıkta da bankanın borca aykırı davranışının varlığından söz edilebilmesine rağmen davacı henüz bir zarara uğramadığı için davanın reddi gerekir.

 

 

İSTANBUL 31. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN KARARI

(T: 21.11.2012, E: 2011 / 434, K: 2012 / 248)

“ … Mahkememiz tarafından yapılan yargılama aşamasında iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı, davacı ve ihbar olunanın ticari defter ve kayıtları ile banka kayıt ve belgeleri üzerinde bilirkişiler aracılığıyla inceleme yaptırılmış, bilirkişiler vermiş oldukları raporda, Davacı T.T.İ. San. Ve Tic. A.Ş. davalı  X. Bankası A.Ş. Hadımköy Şubesi’nin mudisi iken, davalı bankadan kredi kullanmış ve kullandığı krediye teminat olarak müşteri çeklerini ciro ederek bankaya verdiği, teminat olarak verilen çeklerin ödenmemesi sonucunda, davacının davalı bankaya olan kredi borcunu ödediği ve teminat olarak bankaya vermiş olduğu çekleri geri istediği ve dava konusu olan 151.000,00 TL toplam tutarlı 3 adet çeki bankadan iade alamadığı tespit edildiği, iade alamadığı çeklerin tahsil imkanı ortadan kalktığı ve davacının 151.000,00 TL zarara uğramış olduğu tespit edildiği, tarafların masraf, tazminat, vekalet ücreti vb. diğer taleplerinin ise mahkememizin takdirlerine ait olacağını mütalaa etmişlerdir. Somut olayımızda davacı ile davalı bankanın Hadımköy Şubesi arasında, B.A.’nın müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu 16.02.2006 tarihli, (…) sözleşme no.lu 450.000 YTL bedelli ve yine aynı yanlar arasında 28.05.2009 sözleşme tarihli, (…) sözleşme no.lu 200.000 USD bedelli genel kredi sözleşmelerinin yanlarca imza altına alındığı, davacı tarafından davalıya keşide edilen Kadıköy 4. Noterliğinin 27.10.2011 gün ve 63975 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile şirketin muhatap bankadan kullandığı, kredi için ciroladığı ve muhataba teslim ettiği çeklerin, kullanılan kredi taksitlerinin zamanında ödenmemesi üzerine bankaca icra dosyaları ile yasal takibe konu edilmesi üzerine kullanılan kredinin müvekkilince nakden ve defaten ödenerek kapatıldığını, kredinin kapatılmasının akabinde muhatabın elinde bulundurduğu çeklerin temliki talep edilmiş ise de, bu yasal zorunluluğun İcra ve C. Savcılığı dosya no.larının tespiti zaman alacağından bahisle ödeme anında çeklerin taraflarına teslim ve temlik edilmediğini, aradan geçen uzun zamana rağmen talepleri karşılanmadığından bu ihtarın gönderildiğini, buna göre; dava dilekçesinde müfredatı yazılı ceman 528.150 TL tutarlı 12 adet çekin derhal taraflarına teslim edilmesi,  bu mümkün olmadığı takdirde 528.150 TL’nin nakden ve defaten tebliğinden itibaren 3 gün içinde ödenmesi, aksi takdirde hukuki yollara başvurulacağı hususunun ihtaren bildirildiği, ihtarnamenin 31.10.2011’de banka çalışanı İ.B. imzasına tebliğ edildiği görülmüştür. Davacının davalı bankadan kullandığı kredi taksitlerinin zamanında ödenmemesi üzerine davalı bankaca icra takibi başlatıldığı ve davacı T.T.İ. A.Ş. tarafından kullanılan kredi(nin) nakden ve defaten ödeme yapılarak kapatılmış olduğu davacının ödemesini yaparak kapatmış olduğu kredi için daha önce bankaya vermiş olduğu müşteri çeklerinin kendisine iade edilmesi hususunda bankaya Kadıköy 4. Noterliği’nin 27.11.2011 tarih 63975 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile bankayı ihtar ettiği … ve bu ihtarnameden sonra bankadan çeklerin bir kısmını geri aldığı … ancak bazı çeklerin kendisine iade edilmediği anlaşılmıştır. Davacının bu çeklerle ilgili davalı banka ile yapmış olduğu sözlü görüşmelerde, toplam 151.000,00 TL bedelli 3 adet çekin, dava dışı çek keşidecisi D. Mimarlık Müh. Teks. Proje İnş. Tah. San. Ltd.Şti.’ne sehven teslim edildiğinin belirtildiği, keşidecisine teslim edilen çeklerin, davacı tarafından tahsil edilmesinin ya da takip açılmasının olanağının ortadan kalkmış olduğu, aşağıdaki tabloda listelenmiş olan dava dışı D. Müh. Müş. Proje İnş. Taah. Teks. Ür. San. Tic. Ltd. Şti. vekilinin 14.05.2012 tarihinde dosyaya ibraz etmiş olduğu çeklerin, davacı tarafından dava dışı D. Müh. Ltd. Şti.’ne verildiği ve bu çeklerin vadelerinde ödenmemiş olduğu, arkaların(ın) da yazdırılmış olduğu ve bu çeklerin toplamı kadar davacıdan alacaklı olduğunu beyan ettiği görülmüştür. Davacı T.T.İ. A.Ş. ile dava dışı D. Müh. Ltd. Şti. arasında karşılıklı olarak çek alış verişi olduğu ve bu çeklerin ödenmemiş olduğu görülmektedir. Davacı T.T.İ. A.Ş. dava dışı D. Ltd. Şti.’nden 151.000,00 TL toplam tutarında 3 adet çek aldığı, davalının dava dışı D. Ltd. Şti’ne 183.250,00 TL toplam tutarında olan 5 adet çek keşide ettiği, bu işlemlerin karşılıklı mahsubundan sonra dava dışı D. Ltd. Şti’ne 32.250,00 TL borcu kaldığı dosyadaki mevcut belgelerden anlaşılmıştır. Ancak dava konusu olan çeklerin davacıya banka tarafından iade edilmediği için davacı 151.000,00 TL tutarında bir zarara uğramış olduğu kanaati mahkememizde hâsıl olmuştur. Tüm bu nedenlerle, tüm dosya kapsamından, dosya içerisindeki mevcut bilgi ve belgelerden, taraf vekillerinin beyanlarından, bilirkişilerin sunmuş oldukları rapordan, davacının davasında haklı olduğu, davasının TMK’nun 6. maddesi anlamında ispatlamış olduğu kanaati mahkememiz tarafından hâsıl olduğundan davacının davasının kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1) Davacının davasının kabulü ile, 151.000,00 TL tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalı bankadan alınarak davacıya verilmesine,

… dair verilen karar taraf vekillerinin ve ihbar olunan vekilinin yüzüne karşı 15 gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.”


 

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ’NİN KARARI

(T: 12.09.2014, E: 2013 / 8445, K: 2014 / 13642)

“ … davalı banka vekili genel kredi sözleşmesinin davacının yaptığı ödeme ile kapanmadığını, ödeme tarihi itibariyle 28.723 TL alacakları olduğunu, genel kredi sözleşmesinin 31. maddesi gereğince alacakları bulunduğu sürece teminatların geri verilmeyeceğini, davacı tarafından verilen çeklerle ilgili olarak icra takipleri yaptıklarını savunduğu halde, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ödeme tarihi itibariyle kredi borcunun tamamen kapatılıp kapatılmadığını, bankanın ödeme tarihi itibariyle halen alacaklı olup olmadığı denetime elverişli olacak şekilde belirlenmediği gibi, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi hükümleri değerlendirilmemiş ve banka tarafından çeklerle ilgili olarak yapılan icra takiplerinin akıbeti üzerinde de durulmamıştır. Bu itibarla, mahkemece banka kayıtları ve davacının sunduğu belgeler üzerinde inceleme yapılarak, genel kredi borcunun 14.02.2011 tarihli 436.000 TL ödeme ile sona erip ermediği belirlenerek, kredi sözleşmesinin davaya konu maddeleri değerlendirilerek, banka tarafından çeklerle ilgili yapılan icra takiplerinin akıbeti araştırılarak neticesine göre bir karar vermek gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün anılan taraf yararına BOZULMASINA, … oybirliğiyle karar verildi.”


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



* Bu hukukî mütalaa 07.05.2013 tarihinde kaleme alınmıştır.

(1) Doktrinde Domaniç’in de isabetle belirttiği üzere “ … Yapılmasındaki maksada göre … bu üç nevi ciroya kanunumuzda zikredilmemiş olmasına rağmen fidüsiyer yani itimada dayalı ciroları ilave etmek mümkündür. Fidüsiyer ciro, esasında … teminat …  maksadına yönelik fakat haricen temlik cirosu tarzında yapılan bir cirodur. … ” (Hayri Domaniç; Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C: 4, Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 1990, s: 193).

(2) Bu yapı bir taraftan da ifa uğruna temliki çağrıştırmaktadır. Aslında her iki müessese birbirinden şu farkla ayrılmaktadır: Bir alacağın ifa uğruna temlikinde taraflar borcun ifasını amaçlamakta hâlbuki teminat amacıyla temlikte borcu teminat altına almayı arzulamaktadırlar. Bu nedenle teminat amacıyla temlikte alacağı teminat amacıyla devralan öncelikle temlik edenin kendisine olan borcunun ifasını talep etmek hak ve yetkisine sahiptir. Alacağı devralan, temlik edenin kendi borcunu ifa etmemesi üzerine teminat konusu alacağın ifasını temlike konu alacağın borçlusundan talep edebilir hâle gelecektir. Bu bakımdan doktrinde,  teminat amacıyla temlikin ya geciktirici şarta bağlı bir ifa uğruna temlik niteliğinde olduğu ya da teminat amacıyla temlikin asıl borcun ifa edilmemesi hâlinde devralanın kendisine devredilen alacağı tahsil etme hakkını kullanması üzerine ifa uğruna temlike dönüşeceği ileri sürülmektedir (Bu yönde bkz. Baki İlkay Engin; Alacağı Temlik Edenin Garanti Sorumluluğu, Ankara, 2002, s: 156).

(3) Teminat amacıyla temlik, kefalet veya rehin gibi asıl borca bağlı (fer’i nitelikte) bir teminat ilişkisi yaratmamaktadır. Bu nedenle alacağın teminat amacıyla devri yoluyla güvence altına alınan borcun sona ermesi üzerine devralanın (inanılanın) bu alacağı devredene (inanana) temlik etmesi gerekir (Bu yönde bkz. Ergun Özsunay; Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta İnançlı Muameleler, İstanbul, 1968, s: 64; İlhan Helvacı; Türk Medenî Kanunu’na Göre Lex Commissoria (Mürtehinin Merhunu Temellük) Yasağı, (MK.m.788 /c.2 ve MK.m.863), İstanbul, 1997, s: 118 - 119 ve s: 118’de, dn: 331).

(4) Ancak, davalı bankanın kredi borcunun teminatını oluşturduğu iddia edilen ipoteği fek ettirmesi tek başına davacının bankaya olan kredi borcunu tümüyle ifa ettiği anlamına gelemez. Zira bankanın, kredi borcunun tümüyle ifası söz konusu olmadan da kredi borçlusunun ödeme gücünü veya varsa elindeki diğer teminatları göz önünde bulundurarak ipoteğin fekkini talep etmesine herhangi bir hukukî engel yoktur.

(5) Reha Poroy / Ünal Tekinalp; Kıymetli Evrak Hukuku, 16. Bası, İstanbul, 2005, s: 115.

(6) Fırat Öztan; Kıymetli Evrak Hukuku, Eylül 2005, Ankara, s: 73.

(7) Domaniç, age, s: 87.

(8) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

(9) M. Kemal Oğuzman / M. Turgut Öz; Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul, 2009, s: 262 - 263 ve s: 263, dn: 264.

(10) Oğuzman / Öz, age, s: 442.

(11) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

(12) YKD. C: 15, S: 10, s: 1427 vd veya Erdoğan Moroğlu; Notlu İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat, 7. Bası, İstanbul 2001, s: 459.

(13) Bu ifadenin “ … tahsil edememesi …” olarak anlaşılması gerekir.

(14) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.

Tasarım ve yazılım NEVRES ürünüdür.
Av. Prof. Dr. İlhan Helvacı Hukuk Bürosu
Quasar Tower, No: 2807, Büyükdere Caddesi, No: 76, 34394, Şişli, İstanbul – Türkiye
Tel: +90 212 263 35 25 Faks: +90 212 263 35 26
X