25. MİRASIN ZIMNÎ KABULÜNÜN SAİKTE HATA NEDENİYLE İPTALİ

• Saikte Hata • Mirasın Zımnî Kabulü • Mirasın Zımnî Kabulünün Saikte Hata Nedeniyle İptali Davası • Borçlar Kanunu’nun Hataya İlişkin Hükümlerinin Tek Taraflı Hukukî İşlemlere Kıyasen Uygulanması (TMK m. 5)

HUKUKÎ MÜTALAA*

A-) GİRİŞ

İstanbul Barosu mensubu Sayın Av. D. G. şahsıma müracaat ederek aşağıdaki maddi vakıalara yönelik olarak yazılı bir hukukî mütalaa hazırlamamı talep etmiştir.

Uyuşmazlığa ilişkin olarak tarafıma tevdi edilen dosyadaki tüm belgeler tamamen tarafsız bir bakış açısıyla ele alınmış ve aşağıdaki bilimsel değerlendirmelere gidilmiştir.

B-) OLAYLAR

1. Muris M. Y. T. 04.07.2014 tarihinde vefat etmiş ve geriye mirasçıları olarak eşi F. T. ve M. K. T.’yi bırakmıştır. İlgililerin mirasçılık durumları Beyoğlu 28. Noterliği tarafından düzenlenen 08.07.2014 tarihli ve 13036 yevmiye numaralı mirasçılık belgesi ile belirlenmiştir.

2. Mirasçılar, 21.07.2014 tarihinde Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesi vermişlerdir. Bu beyannameye göre murisin ölüm günü itibariyle aktifinde 521.748,90 TL, pasifinde ise 207.439,20 TL bulunmakta ise de beyannamenin verilmesinden sonra, terekeye 80.401 TL aktif değer eklenmiş ve murisin borçlarının ödenmesi sebebi ile de 132.722 TL harcama yapılmıştır. Bu bağlamda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin net değeri 261.839 TL’dir.

3. Murisin ölümünden yaklaşık iki sene sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, II. Tahsilat Daire Başkanlığınca hazırlanan 20.07.2016 tarihli ve … - … - E. 8927 sayılı yazı ile mirasçılardan M. K. T. adına ödemeye çağrı mektubu düzenlenmiştir.

İlgili yazıda 1 No’lu Takip Değerlendirme Komisyonunun 30.06.2016 tarih ve 75 sayılı kararına istinaden E.bank AŞ’den devir alınmış olan K. Yağ Sanayi ve Tic. AŞ risklerine ilişkin K. Yağ. Sanayi ve Ticaret AŞ (Borçlu), tasfiye hâlinde P. Yatırım Bankası AŞ (kefil) hakkında 6183 sayılı Kanun kapsamında yapılan malvarlığı araştırması sonucu borcu karşılayacak düzeyde mal varlığına rastlanılmadığı ve buna ilişkin amme alacağının tahsilini temin için borçlu ve kefil tüzel kişinin kanuni temsilcileri ile müteveffa kanuni temsilcisinin terekesini kabul eden varisleri hakkında 6183 sayılı Kanun’un 13 / 3 maddesi gereğince ihtiyati haciz işlemi de dâhil olmak üzere anılan Kanun’un mükerrer 35 inci maddesi kapsamında takip yapılmasına karar verildiği belirtilmiştir.

İlgili yazıda, muris M. Y. T.’nin sağlığında tasfiye hâlinde P. Yatırım Bankası AŞ’nin kanuni temsilcisi olması nedeniyle 30.06.2016 tarihi itibariyle 1.825.048 TL asıl alacak ile 27.386.644 TL faiz olmak üzere 29.211.692 TL fon alacağının ödenmesinden 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. maddesi kapsamında sorumlu olduğu, amme borçlularından M. Y. T. hakkında yapılan araştırmada 04.07.2014 tarihinde vefat ettiği ve eşi F. T. ile oğlu M. K. T.’nin varis olarak görülmesi sebebiyle, 6183 sayılı Kanun’un ilgili 7. ve 50. maddeleri kapsamında 30.06.2016 tarihi itibariyle toplam (1.825.048 + 27.386.644.-TL) = 29.211.692 TL tutarındaki amme borcunun ödenmesinden veraset payları oranında sorumlu oldukları, bu bağlamda (29.211.692 x 3 / 4) = 21.908.769 TL fon alacağının tahsili için M. K. T. hakkında takip başlatıldığı bildirilmiştir.

4. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu II. Tahsilat Daire Başkanlığınca hazırlanan 20.07.2016 tarihli ve … - … - E. 8928 sayılı yazıda ise bu kez mirasçılardan F. T. adına ödemeye çağrı mektubu düzenlenmiştir. Bu çağrı mektubunda, mirasçılardan M. K. T. adına düzenlenen ödemeye çağrı mektubundaki açıklamalara benzer beyanlarda bulunulmuş ve mirasçı F. T.’nin murisin borçlarından yasal miras payı oranında sorumlu olması nedeniyle onun aleyhine de (29.211.692 x 1 / 4) = 7.302.923 TL fon alacağının tahsili için takibe başlandığı bildirilmiştir.

5. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, II. Tahsilat Daire Başkanlığınca hazırlanan 22.07.2016 tarihli ve … - … - E. 9071 sayılı yazı ile 21.908.769 TL fon alacağının tahsili için mirasçılardan M. K. T.’nin maaş hesabının, mal, hak ve alacaklarının borca yetecek kadar kısmına haciz konulmasına ilişkin karar verildiği çalıştığı kurum olan C. Menkul Değerler AŞ’ye tebliğ edilmiştir.

6. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, II. Tahsilat Daire Başkanlığınca hazırlanan 02.08.2016 tarihli ve … – … – E. 9590 sayılı yazı ile M. K. T. aleyhine ikinci bir ödemeye çağrı mektubu düzenlenmiştir. Bu mektupta bu kez murisin tasfiye hâlindeki P. Yatırım Bankası AŞ’nin kanuni temsilcisi olduğu, bu nedenle 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35 inci maddesi uyarınca anılan şirketin 29.07.2016 tarihi itibarıyla anaparası 3.710.000 TL ve faizi 23.266.692 TL olmak üzere toplam 26.976.692 TL’lik borcundan sorumlu olduğu, onun vefatı üzerine bu borçtan mirasını kabul eden oğlu M. K. T.’nin miras payı oranında yükümlülük altına girdiği dolayısıyla (26.976.692 x 3 / 4) = 20.232.519 TL ödemekle sorumlu tutulduğu beyan edilmiştir.

C-) İNCELENMESİ GEREKEN HUKUKÎ SORUN

Sayın Av. D. G., yukarıda arz ve izah edilen olaylar çerçevesinde aşağıdaki sorunun yanıtlanması talep etmiştir:

Mirasçılar, mirası kabullerini saikte esaslı yanılma (temel hatası) hükümlerine dayanarak iptal edebilirler mi?

D-) İNCELEME ve DEĞERLENDİRME

I-) Genel Olarak Saikte Esaslı Yanılma (Temel Hatası)

Bir kişi bir sözleşmeyi yaparken kararına etki eden çeşitli hususlarda yanılabilir. Bu gibi hâllerde kişinin iradesinin oluşmasında yanılmanın varlığından, bir diğer söyleyişle saikte yanılmasından (hatasından) söz edilir. Türk Borçlar Kanunu’nun saikte yanılmaya ilişkin 32. maddesi şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.”

Hükmün bu düzenlemesine göre saikte yanılmanın varlığından söz edilebilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir: 1. Bir taraf sözleşme yapma arzusuna etki eden bir hususta yanılmış olmalıdır; 2. Kişinin yanılması subjektif bakımdan esaslı olmalıdır. Bundan kasıt yanılan kişinin gerçeği bilseydi sözleşmeyi hiç ya da mevcut şartlarla yapmayacak olmasıdır; 3. Yanılma konusu saik karşı tarafça bilinebilir olmalıdır; 4. Kişinin yanılması objektif bakımdan da esaslı olmalıdır. Bir diğer söyleyişle, iş hayatındaki dürüstlük kuralları yanılmanın sözleşmenin geçerliliğini etkilemesini haklı göstermelidir.

Bu şartlar gerçekleştiğinde saikte esaslı hataya düşen kişi, sözleşmeyi karşı tarafa yönelteceği tek taraflı bir irade açıklamasıyla iptal edebilir. Zira TBK m. 39 / f. 1 aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.”

Görüldüğü üzere Türk Borçlar Kanunu, irade sakatlıklarını bu arada yanılma kavramını borç doğuran sözleşmeler bakımından düzenlemiştir. Bununla birlikte, tüm doktrin oybirliğiyle irade sakatlıklarına ilişkin bu düzenlemelerin tek taraflı hukukî işlemler bakımından da kıyasen uygulama alanı bulacağını kabul etmektedir(1).

Esasen Türk Medenî Kanunu’nun 5. maddesi de bu düşünceyi teyit etmektedir. Anılan hükme göre:

“Bu Kanun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.”

O hâlde, Borçlar Kanunumuzun saikte esaslı yanılmaya ilişkin 32. ve irade sakatlıkları nedeniyle iptal hakkına ilişkin 39. maddelerindeki düzenlemelerin tek taraflı hukukî işlemler bakımından da kıyasen uygulama alanı bulacağı hususunda hiçbir tereddüt yoktur.

II-) Mirasın Açık veya Örtülü Kabulünde Saikte Esaslı Yanılma (Temel Hatası)

Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında şu değerlendirmelerin yapılması gerekir:

Somut olayda muris M. Y. T. 04.07.2014 tarihinde vefat etmiştir. Murisin mirasçıları eşi F. T. ve oğlu M. K. T. mirası kabul etmiş ve terekenin aktifleriyle terekenin borçlarını ödemişlerdir. Onlar bu ödemeleri yaptıkları sırada murisin terekesinin aktifleri, pasiflerini karşılayabilecek durumdadır. Esasen mirasçılar da murisin mirasını kabul ederken terekenin aktiflerinin pasiflerini karşılayabilecek durumda olduğunu düşünmüşlerdir. Ancak, murisin ölümünden iki seneyi aşkın bir süre geçtikten sonra onun vefat tarihindeki terekesinin aktifleriyle karşılanması mümkün olmayacak derecede ağır borçlar altında bulunduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalmışlardır. Şöyle ki:

Mirasçıların ilgili vergi dairesine sundukları Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesine ve dosyada mevcut ödeme makbuzlarına göre murisin ölüm tarihi itibarıyla terekesinin net değeri 261.839 TL’dir. Ancak, murisin ölümünden iki yılı aşkın bir süre geçtikten sonra onun tasfiye hâlindeki P. Yatırım Bankası AŞ’nin kanuni temsilcisi sıfatıyla aslında anaparası 1.825.048 TL ve faizi 27.386.644 TL olmak üzere toplam 29.211.692 TL ve ayrıca anaparası 3.710.000 TL ve faizi 23.266.692 TL olmak üzere toplam 26.976.692 TL ödemekle yükümlü olduğu anlaşılmıştır.

Tekrar vurgulayacak olursak bu borç, murisin vefatından yaklaşık iki yıl geçtikten sonra mirasçılarından talep edilmiştir. Mirasçıların terekeyi kabul ederken bu borçtan haberleri yoktur dolayısıyla da onların terekenin borca batık olduğunu bilmedikleri ve mirası kabul ederken bu konuda bir saik hatasına düştükleri açıktır.

O hâlde, mirasçıların bu saikte yanılmalarının esaslı olup olmadığı bir diğer söyleyişle onların mirası kabullerini saikte esaslı yanılma (temel hatası) nedeniyle iptal edip edemeyeceklerini ele almak gerekir. Mirasçıların bu yanılması subjektif bakımdan esaslıdır. Zira mirasçıların terekenin aktifleriyle karşılanması mümkün olmayacak derecede borcu olduğunu bilselerdi böyle bir terekeyi kabul etmeyecekleri açıktır. Mirasçıların saikte yanılması objektif bakımdan da esaslıdır. İş hayatındaki dürüstlük kuralları, somut olaydaki mirasçıların böylesine ağır bir borç yükü altında bulunan bir terekeyi kabul etmelerini saikte yanılma nedeniyle iptal edebilmelerini haklı gösterir. Zira mirasçılar 261.839 TL’lik bir menfaate sahip olacaklarını düşünürken anaparası 1.825.048 TL ve faizi 27.386.644 TL olmak üzere toplam 29.211.692 TL ve ayrıca anaparası 3.710.000 TL ve faizi 23.266.692 TL olmak üzere toplam 26.976.692 TL ödemekle yükümlü hâle gelmişlerdir. Mirasçıların 56.188.384 TL tutarında böylesine ağır bir borç altına girmeleri kabul edilemez.

Hemen yukarıda saikte yanılmanın esaslı olmasının şartlarını incelerken yanılmanın karşı tarafça bilinebilir olması gerektiğinden söz etmiş idik. Ancak, bu şartın sadece sözleşmeler bakımından uygulama alanı bulacağı açıktır. Somut olayda incelenen, bir sözleşmenin iptali değil mirasının kabulünün iptalidir. Mirasın kabulü işleminin bir karşı tarafı bulunmadığına göre saikte yanılmanın işlemin karşı tarafınca bilinebilir olması şartının aranması da söz konusu değildir.

III-) İptal Hakkının Kullanılması

Borçlar Kanunumuza göre saikte esaslı yanılma (temel hatası) nedeniyle iptal hakkı, karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklamasıyla kullanılır. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz üzere somut olayda TBK m. 32 ve TBK m. 39’daki hükümlerden kıyasen yararlanılacaktır. Dolayısıyla, somut olayda mirasçıların karşısında bir sözleşme tarafı bulunmadığı için onların tek taraflı irade açıklamasıyla mirası kabullerini iptal etmeleri isabetli bir çözüm olmaz. Mirasçılar bu konuda bir dava açmalı ve bu davada mirası kabullerini saikte esaslı yanılma (temel hatası) nedeniyle iptal ettiklerini ileri sürmelidirler.

Tekrar vurgulayacak olursak somut olayda, mirasçılar saikte esaslı yanılma nedeniyle mirası kabullerini iptal etme hakkına sahiptirler. Onların bu haklarını bir dava açarak kullanmaları isabetli bir çözümdür. Doktrinde Olgaç da konuya ilişkin eserinde mirasın kabulünün esaslı yanılma (hata) nedeniyle iptali için dava açılabileceğini kabul etmiş ve böyle bir davayı “mirasın zımni kabulünden hata sebebiyle rücu davası” olarak nitelendirmiştir. Yazar, Yargıtay ve İsviçre Federal Mahkemesi kararlarına atıfta bulunarak aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(2):

“... Mirasın zımnen kabulü sonucu, kanunun hükmü olarak meydana gelir ve mirasın kabulü ile de hükmen ret karinesi ve ret hakkı düşer. Mirasçıların terekenin borca batık olduğunu bilmeden ölenin bankadaki paralarını çekmeleri halinde, miras kabul edilmiş sayılır; ancak hata sebebiyle bundan rücu edilebilir. Mirasçı hata sebebine dayanarak bir dava açmadığı sürece zımnen kabul durumu varsayılır (TD. 13.7.1954 T. 3528 / 5441; BGE 70 II 20, JdT. 1945 s. 72 vd.; 2. HD. 24.5.1963 T. 3266 / 3227) Mirasçının burada açması gereken dava mirasın zımni kabulünden hata sebebiyle rücu davasıdır ...”

IV-) Doçentlik Tezimizdeki Düşüncelerimizin Somut Olaya Uygulanması

Yukarıda yaptığımız açıklamalar, konuya ilişkin “Eski Medenî Kanunumuzla Karşılaştırmalı Olarak Türk Medenî Kanunu’na Göre Mirasın Reddi (MK m. 605 – MK m. 618)” başlıklı doçentlik tezimizde savunduğumuz düşüncelere tamamen paraleldir.

Konuya ilişkin monografik çalışmamızda biz, meseleyi mirası ret hakkından feragat açıklamasının irade sakatlıkları (esaslı yanılma, aldatma, korkutma) nedeniyle iptali açısından ele almış idik. Hemen belirtmek gerekir ki, bir mirasçının, mirası, ret hakkından açıkça feragat ederek kabul etmesi ile örtülü şekilde kabul etmesi arasında incelemekte olduğumuz sorun bakımından hiçbir fark yoktur. Bir diğer söyleyişle, bir mirasçının tereke borçlarının gerçek miktarını bilmeyerek mirası ret hakkından açıkça feragat ederken düştüğü esaslı saik hatası ile tereke borçlarının gerçek miktarını bilmeyerek mirası örtülü şekilde kabul ederken düştüğü saik hatası arasında hiçbir fark yoktur. O hâlde konuya ilişkin monografik çalışmamızda mirası ret hakkından feragatin irade sakatlıkları nedeniyle iptali açısından yaptığımız açıklamalar somut uyuşmazlık bakımından da meseleye ışık tutacak niteliktedir(3):

“… Hemen vurgulamak gerekir ki, bir mirasçının bildiği tereke aktif ve pasiflerini yanlış değerlendirmesi esaslı saik hatası olarak değerlendirilemez ve redden feragat açıklamasının esaslı hata nedeniyle iptalini sağlamaya yeterli olamaz. Zira Medenî Kanunumuz, ret müessesesinin yanı sıra resmî tasfiye müessesesini de düzenleyerek, mirasçılara tereke borçlarından sorumluluklarını tamamen ortadan kaldırabilme imkânını da tanımıştır. Fakat bir mirasçı redden feragat ettikten ve ret süresi geçtikten sonra, mirası reddetmeyen yasal mirasçıların hukukî statüsünü derinden etkileyen bir vasiyetnamenin veya terekeyi borca batık hale getiren tereke borçlarının ortaya çıkması BK m. 24 / b. 4 anlamında esaslı bir saik hatası sayılabilir. …”

Hemen belirtmek gerekir ki, doçentlik tezimizde zikrettiğimiz 818 sayılı BK m. 24 / b. 4, 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunumuzun 32. maddesine tekabül etmektedir. O hâlde doçentlik tezimizde de belirttiğimiz üzere mirasçılar terekeyi açıkça veya zımnen kabul ederken esaslı şekilde yanılmışlarsa özellikle terekeyi borca batık hâle getiren tereke borçlarının sonradan ortaya çıkması olgusuyla karşı karşıya kalmışlarsa onların mirası açık veya örtülü kabullerini saikte esaslı yanılma (temel hatası) nedeniyle iptal edebilecekleri hususunda herhangi bir tereddüt yoktur.

Doktrinde Kocayusufpaşaoğlu da bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(4):

“… Bir defa, tıpkı Alman hukukunda olduğu gibi, mirasçının bildiği tereke aktif ve pasiflerini yanlış değerlendirilmesi iptale imkân bırakmayan bir saik hatası sayılıyor ki, doğrudur. Buna karşı, mirasçının bilmediği bazı tereke kalemleri (özellikle incelediğimiz konuda olduğu gibi terekeyi borca batık duruma sokan borçlar) sonradan ortaya çıkmışsa bunun BK m. 24 / b. 4 anlamında bir temel hatası saymak mümkün olabilir. …”

Görüldüğü gibi yazar da bizim savunduğumuz şekilde bir mirasçının mirası kabul ettiği sırada varlığından haberdar olmadığı ve terekeyi borca batık duruma sokan bir borçla karşı karşıya kaldığında mirası kabulünü saikte esaslı yanılma (temel hatası) nedeniyle iptal edebileceğini kabul etmiştir.

Doktrinde Serozan / Engin de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(5):

“... İrade bozukluğundan ötürü iptal olanağı aynı koşullarla açık ve örtülü kabul beyanları (irade etkinliğiyle kabul) için de vardır. Örnek: Mirasçı sırf miras bırakanın borçlarının kapsamında esaslı bir hataya düştüğü için mirası kabul etmiştir. …”

Görüldüğü üzere anılan yazarlar da bir mirasçının, tereke borçlarının kapsamında esaslı hataya düşmüşse, terekeyi açık veya örtülü şekilde kabulünü esaslı hata (yanılma) nedeniyle iptal edebileceğini kabul etmiştir.

V-) İptal Hakkının Tabi Olduğu Süre

TBK m. 39’a göre bir mirasçı, mirası kabul açıklamasını saikte esaslı yanılma (temel hatası) nedeniyle iptal edecek olursa, bu hakkını hatasını öğrendiği andan itibaren bir yıl içerisinde kullanmak durumundadır. Aksi takdirde iptal hakkını yitirir. Hatta doktrinde bazı yazarlar bu bir yıllık sürenin uzun olduğunu ve mirasçının saikte hata nedeniyle iptal hakkını kullanmak istiyorsa iptal sebebini öğrenir öğrenmez dürüstlük kuralına (TMK m. 2) uygun olan bir süre içerisinde iptal hakkını kullanması gerektiğini savunmuşlardır(6).

Somut uyuşmazlığa bu açıdan bakıldığında, mirasçılara gönderilen ödemeye çağrı mektubunun tarihinin 20.07.2016 olduğu görülmektedir. Dolayısıyla mirasçıların yukarıda açıklanan görüşler çerçevesinde mirası kabul açıklamalarını saikte esaslı yanılma (temel hatası) nedeniyle iptali için dava yoluna ya kıyasen uygulanacak TBK m. 39’daki bir yıllık süre içerisinde ya da dürüstlük kuralına (TMK m. 2) uygun olarak vakit geçirmeksizin gitmeleri gerekir.

E-) SONUÇ

Yukarıda arz ve izah edilen açıklamalar ışığında mirasçıların mirası açık veya örtülü kabul açıklamalarını saikte esaslı yanılmaları nedeniyle TBK m. 32 ve TBK m. 39 hükümlerinin kıyasen uygulanması suretiyle iptal edebilecekleri sonucuna varılmıştır.

Saygılarımla.

 
 
 

 

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


* Bu hukukî mütalaa 04.08.2016 tarihinde kaleme alınmıştır.

(1) Kemal Oğuzman / Turgut Öz; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C: 1, İstanbul, 2013, s: 2 – 3.

(2) Senai Olgaç; İçtihatlarla Türk Medeni Kanunu Şerhi, Ankara, 1975, s: 426.

(3) İlhan Helvacı; Eski Medenî Kanunumuzla Karşılaştırmalı Olarak Türk Medenî Kanununa Göre Mirasın Reddi, İstanbul, 1. Baskıdan Tıpkı 2. Baskı, İstanbul, 2014, s: 126.

(4) Necip Kocayusufpaşaoğlu; Miras Hukuku, 3. Bası, İstanbul, 1987, s: 611 – 612.

(5) Rona Serozan / Baki İlkay Engin; Miras Hukuku, Ankara, 2012, s: 436.

(6) Kocayusufpaşaoğlu, age, s: 612. Bu yönde bkz. ve karş. Helvacı, age, s: 126, dn: 308.

Tasarım ve yazılım NEVRES ürünüdür.
Av. Prof. Dr. İlhan Helvacı Hukuk Bürosu
Quasar Tower, No: 2807, Büyükdere Caddesi, No: 76, 34394, Şişli, İstanbul – Türkiye
Tel: +90 212 263 35 25 Faks: +90 212 263 35 26
X