• Muvazaa • Muris Muvazaası • Tenkise Tabi Sağlararası Kazandırmalar • Tenkis Davası • Davalıların Muristen İktisap Ettiği Taşınmazlar • Davalıların Üçüncü Kişilerden Satın Aldığı Taşınmazlar
HUKUKÎ MÜTALAA*
A. GİRİŞ
1. İstanbul Barosu mensubu Sayın Av. B. Ö., tarafıma müracaat ederek müvekkilleri davalılar M. Y., A. Y. ve R. Y. Y. ile davacılar İ. A., S. D., S. S., F. Y. ve B. B. arasında … 14. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2012 / 7 sayılı dosya üzerinden görülen bir hukukî uyuşmazlık bulunduğunu beyan etmiş ve bu uyuşmazlık hakkında yazılı olarak bir hukukî mütalaa hazırlamamı talep etmiştir.
2. Sayın Av. B. Ö. şahsıma müracaatında söz konusu uyuşmazlıkla ilgili dava dosyasının bir örneğini tarafıma tevdi etmiştir. Dosya içindeki tüm belgeler tamamen objektif bir bakış açısıyla incelenmiş ve aşağıdaki bilimsel değerlendirmelere gidilmiştir.
B. İDDİA ve SAVUNMANIN ÖZETİ
I. Asıl Davada (E: 2012 / 7 Sayılı Dava) Davacıların İddiası
3. Davacılar İ. A., S. S. ve S. D. vekili özetle; müvekkillerinin murisi N. Y.’nin 03.12.2011 tarihinde vefat ettiğini, murisin sağlığında … adresinde bulunan Y. lokantasını işlettiğini, bu lokantanın çok tanınıp murise çok yüksek gelir sağladığını, murisin ölümüne yakın rahatsızlanmasına kadar lokantayı işlettiğini ve davalı mirasçı M. Y.’nin de murisin tek oğlu olarak murisin yanında çalışarak murise yardımcı olduğunu, davalı M. Y.’nin en son murisin elinden 10 yıllık bir kontrat alarak düşük bedel ile lokantayı ele geçirdiğini, murisin yaşam süresince kızlarını hep ikinci plana ittiğini, murisin ve davalının, davacı müvekkillerine herhangi bir taşınmaz kalmasını önlemek amacıyla murisin parasıyla alınan taşınmazları davalı M. Y. adına tescil ettirdiklerini ve üç adedinin M. Y.’nin çocukları üzerine tescil edildiğini, dava konusu taşınmazların bedellerinin müvekkillerinin murisi N. Y. tarafından ödenmesine rağmen mirastan mal kaçırmak için davalılar adına tescil edilmiş olması nedeniyle taşınmazların tapu iptali ile müvekkillerinin miras hisseleri oranında adlarına tesciline, tapu iptali olmadığı takdirde dava konusu taşınmazların terekeye dahil edilerek müvekkillerinin saklı payları oranında müvekkillerinin adına tesciline, olmadığı takdirde müvekkillerinin saklı paylarının bedellerinin ödenmesine, dava konusu taşınmazlara tedbir konulmasına, masraflar ile avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. Asıl Davada (E: 2012 / 7 Sayılı Dava) Davalıların Savunması
4. Davalılar M. Y., R. Y. Y. ve A. Y. vekili özetle; dava dilekçesinde belirtilen 7, 8 ve 9 numaralı taşınmazların muris veya müvekkilleri ile ilgisi olmadığını, davanın husumetten reddi gerektiğini, murisin son 20 yıldır çalışmadığını, lokantanın davalı müvekkili M. Y. tarafından alınıp işletildiğini, mal kaçırma iddiasının gerçek olmadığını, müvekkili M. Y.’nin, çocuklarıyla birlikte çalışarak taşınmazları satın aldığını, lokantanın başlangıçta murisle birlikte işletilmesine karşın murisin ölümünden 20 yıl öncesinden beri davalı M. Y. tarafından işletildiğini, l992 yılından sonra lokantanın vergi kaydı muris üzerine devam etmiş ise de davalı müvekkili M. Y.’nin çaba ve gayretleri ile ayakta kalmaya devam ettiğini, tüm bu süreçte murisin hasılattan payını her akşam muntazaman aldığını, 24.12.2003 tarihinde N. 26. Noterliğinin 18103 yevmiye numaralı kira sözleşmesi ile muris N. Y.’nin lokantayı müvekkili M. Y.’ye kiraladığını, vergi levhasının da bu tarihten sonra müvekkili M. Y.’nin üzerine geçtiğini, muris ile müvekkillerinin, 23.11.2006 tarihinde N. 26. Noterliğinin 17150 yevmiye numaralı yeni bir kira sözleşmesi yaptıklarını, sözleşmeler yapıldıktan sonra dahi murise hasılat payı ödenmeye devam edildiğini, kira bedellerinin murisin Akbank … Şubesindeki … numaralı hesabına her ay müvekkili M. Y. tarafından yatırıldığını, özellikle murisin veya müvekkili M. Y.’nin mirasçılardan mal kaçırmak gibi bir kastının bulunmadığını, zira böyle bir amacı olsa murisin Ziraat Bankası … şubesinde 5 ayrı hesabındaki 600.000,00 TL’nin mevcut olamayacağını, C. İlçesi, E. Mah., 1252 ada, 7 parselde 1. kat 2 numaralı bağımsız bölümün 03.01.2008 tarihinde satın alınıp murisin üzerine tescil edildiğini, C. İlçesi, E. Mah., 203 pafta, 1260 ada, 20 parseldeki 1 adet bağımsız bölümün ve 21 parseldeki 5 adet bağımsız bölümün hâlen muris üzerine kayıtlı olduğunu, müvekkillerinin kendi gelirleri ile taşınmazların sahibi olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
III. Birleşen E: 2013 / 472 Sayılı Davada Davacının İddiaları
5. Birleşen dava davacısı F. Y. vekili özetle; müvekkilinin murisi N. Y.’nin sağlığında oğlu, gelini ve torununa bazı gayrimenkullerini tapuda satış gibi göstererek devrettiğini, diğer mirasçıların muris muvazaası nedeniyle … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2012 / 7 sayılı dosyası ile tapu iptali ve tescil davası açtıklarını, bu dosyaya müdahale taleplerinin reddedildiğini, bu nedenle huzurdaki davayı açtıklarını, davanın konusunun ve murisin aynı olduğunu ve aynı taşınmazlarla ilgili olduğunu, tüm delillerin … 14. Asliye Hukuk Mahkemesince toplandığını, müvekkilinin okula gitmeyerek evlenene kadar babasına yardım ettiğini, daha sonra davalı M. Y.’nin, murisin kızları ile irtibat kurmasına izin vermediğini, davalının, murisin maliki olduğu bazı gayrimenkulleri kendisi ve torunları üzerine satış yapmış gibi gösterdiğini, bu nedenle davanın … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2012 / 7 sayılı dosyası ile birleştirilmesini, birleştirme kararı verilmez ise delillerin toplanarak muris muvazaası nedeniyle davalılar adına kayıtlı olan tapu kayıtlarının iptali ile hisseleri oranında mirasçılar adına tescilini talep ve dava etmiştir.
IV. Birleşen E: 2014 / 181 Sayılı Davada Davacının İddiaları
6. Birleşen dava davacısı B. B. vekili özetle; müvekkilinin murisi N. Y.’nin 03.12.2011 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak müvekkili B. B. ile dayısı M. Y., teyzeleri F. Y., İ. A., S. D. ve kardeşi S. S.’nin kaldığını, müvekkili B. B.’nin muris N. Y.’nin kendisinden önce vefat eden R. isimli kızının çocuğu yani torunu olduğunu, müvekkilinin murisinin bazı taşınmazlarını birlikte işyerinde çalıştırdığı davalı oğlu M. Y.’ye, gelinine ve torunlarına devrettiğini, yaşı küçük olan müvekkilinin ve babasının davayı diğer mirasçılardan sonra öğrendiğini, diğer mirasçılar İ. A., S. D. ve S. S. tarafından … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2012 / 7 sayılı dosyası ile muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil talepli dava açıldığını, müvekkilinin de mirasçı olduğu ve tapu iptali ve tescil talep edilen davaya konu taşınmazlar üzerinde miras hakkı olduğu için bir kısım mirasçılar tarafından açılan davaya müdahale talebinde bulunulduğunu ancak müdahale talebinin reddedildiğini, muris N. Y.’nin N. 15. Noterliğinin 22.05.2000 tarihli ve 2000 / 264 sayılı vasiyetnamesi açıldığında kızlarına davalı M. Y. ile müştereken malik olduğu bir daire ve bankadaki nakdi malvarlığını bırakmış olduğunun görüldüğünü, muris adına kayıtlı olan bazı taşınmazların davalı M. Y. ve onun çocukları adına satış işlemi yapılmış gibi devredildiğini iddia etmiş ve mahkeme dosyasının dava ile aynı konuda murisin diğer mirasçılarınca açılmış … 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2012 / 7 sayılı dosyası ile birleştirilmesini, yapılacak yargılama sonucunda muris N. Y. tarafından davalı oğlu M. Y. ve torunları R. Y. Y. ve A. Y.’ye yapmış olduğu muvazaalı satış işlemlerinin iptalini ve mirasçı müvekkilin hissesi oranında tapuya tescilini, murise ait lokantanın geliri ile davalı M. Y. adına üçüncü kişilerden alınan tapu kayıtlarının örtülü muvazaa nedeniyle iptalini ve mirasçı müvekkilinin hissesi oranında tapuya tescilini, dava masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
V. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti
7. … 14. Asliye Hukuk Mahkemesi, T: 04.04.2018, E: 2012 / 7, K: 2018 / 120 sayılı kararında özetle;
a. C. İlçesi 1. Bölge, 82 parsel, bodrum kat, 2 numaralı bağımsız bölümün; 82 parsel, 2. kat, 5 numaralı bağımsız bölümün ve 82 parsel, 1. kat, 4 numaralı bağımsız bölümün murise veya davalılara ait olmadığının anlaşıldığını ve dava ile bağlantısının bulunmadığını, bu taşınmazlar yönünden açılan davanın reddine karar vermek gerektiğini (ki bu taşınmazlar bundan sonra “murise veya davalılara ait olmayan taşınmazlar” olarak anılacaktır),
b. Yukarıdaki parseller dışında kalan dava konusu edilen C. İlçesi, D. Mahallesi, 1661 ada, 27 parselin; 1664 ada, 24 parselin 2 / 3 hissesinin; C. İlçesi, E. Mahallesi 1260 ada, 20 parsel, zemin 2 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, F. Mahallesi, 1292 ada, 79 parsel, 3 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1245 ada, 24 parseldeki 3 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1251 ada, 25 parseldeki zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesinin; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1251 ada, 25 parseldeki çekme kat 5 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, G. Mahallesi, 1005 ada, 12 parseldeki 3. kat 4 numaralı bağımsız bölümün; K. ili H. İlçesi, 120 ada, 29 parselin; 120 ada, 76 parselin; 121 ada, 69 parselin; 126 ada, 85 parselin; 126 ada, 103 parselin; 127 ada, 32 parselin; 127 ada, 81 parselin ve 145 ada, 46 parselin (bu taşınmazlar bundan sonra “davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar” olarak anılacaktır) davalılar adına oluşturulan geldi tapu kayıtlarından muris N. Y. adına kayıtlı olmadıkları anlaşıldığından yerleşik Yargıtay kararlarında belirtildiği gibi muristen intikal etmeyen taşınmazlarla ilgili muris muvazaasına dayalı tapu iptali ile tescil istenemeyeceğini, bu durumda varsa murisin katkı payının tenkis davası olarak değerlendirilebileceği belirtildiğinden, muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil isteminin bu sebeple yerinde görülmediğini, bu taşınmazlar bakımından tenkis taleplerinin de yerinde görülmediğini, zira murisin katkı payının kanıtlanamadığını,
c. Geriye kalan C. İlçesi, E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, 4 numaralı bağımsız bölümün ve 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesinin (bu taşınmazlar bundan sonra “davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar” olarak anılacaktır) ise muristen davalılara satıldığını, satış bedellerinin murisin banka hesabına aktarıldığını, muris tarafından nemalandırıldığını ve bu paranın hâlen murisin hesabında bulunduğu anlaşıldığından bu satışların gerçek olduğunun kabul edildiğini ifade etmiş ve davanın reddine karar vermiştir.
VI. Davacılar Vekilinin İstinaf Dilekçesinin Özeti
8. Davacılar vekili, 04.06.2018 tarihli istinaf dilekçesinde önceki iddialarını tekrar etmiş ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
VII. İstinaf Mahkemesi Kararının Özeti
9. … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi, T: 20.11.2018, E: 2018 / 1370, K: 2018 / 2023 sayılı kararında özetle; ilk derece mahkemesinin davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar yönünden muris muvazaasına dayalı tapu iptali ile tescil istemli davaların reddine karar vermesinin usul ve yasaya uygun olduğuna, davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar yönünden ise murisin mirasçıları olan kızlarından mal kaçırma kastı ile hareket ettiğinin kabulünün gerektiğine, tapu satış bedelinin keşfen tespit edilen değere yakın olması ve paranın muris hesabına yatırılmış olması hususlarının bu kastın gizlenmesi amaçlı olduğunun kabulünün gerektiğine, davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar hakkındaki tenkis talebi yönünden ise murisin kız çocuklarından mal kaçırma kastı ile hareket ettiğinin sabit olduğuna, tenkise konu bu kadar çok taşınmazı bu konuda bir ihtiyacı ispatlanamamışken yani satma ihtiyacı bulunmazken tek oğluna devrinin diğer mirasçıların saklı paylarını zedeleme kastıyla yapıldığı kanaatini güçlendirdiğine, bu nedenle ilk derece mahkemesinin, gizli bağış yoluyla davalıya geçtiği iddia edilen taşınmazlarda bedelinin murisçe ödendiğinin ispatlanamadığı ve harici sözleşme ile satışı yapılan taşınmazların bedellerinin ödendiği yönlü tespitinin doğru olmadığına, murisin ölüme bağlı tasarrufu bulunduğuna, bu ölüme bağlı tasarrufun … 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2017 / 245 sayılı dava dosyasında yer alan tasarruf olduğuna ve kanun gereği ilk olarak o tasarrufun tenkise tabi tutulması ve o tasarruf saklı payı karşılamazsa bu dosyadaki sağlararası tasarrufun tenkise tabi tutulması gerektiğine, dosyanın tenkis talebi yönünden yeniden görülmesi için mahalli mahkemesine gönderilmesine hükmetmiştir.
VIII. Davalılar Vekilinin Temyiz Dilekçesinin Özeti
10. Davalılar vekili 24.12.2018 tarihli temyiz dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını tekrar etmiş ve buna ek olarak; huzurdaki davadaki tenkise ilişkin kararın HMK m. 353 / 1 uyarınca kesin olarak verilebilecek kararlardan olmadığını ve istinaf kararının bu yönüyle kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğini iddia etmiştir.
C. İNCELENMESİ GEREKEN HUKUKÎ SORUNLAR
11. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta davacılar vekili esasen murisin mirasçılardan mal kaçırma kastıyla hareket ettiğini, muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescilinin gerektiğini, tapu iptali olmadığı takdirde dava konusu taşınmazların terekeye dahil edilerek müvekkillerinin saklı payları oranında müvekkilleri adına tesciline karar verilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Davalılar vekilinin temel iddiası ise muris muvazaasının söz konusu olmadığı ve davacılar vekilinin tenkis iddialarını ispatlayamadığı yönündedir.
12. Davalılar vekili de tarafıma başvurusunda aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını talep etmiştir:
a. Muris muvazaası nedir?
b. Huzurdaki davada muris muvazaasının şartları gerçekleşmiş midir?
c. Tenkise tabi kazandırmalar nelerdir?
d. Huzurdaki davada tenkis için aranan şartlar gerçekleşmiş midir?
e. Dava sonucunda menfaati etkilenecek olan tanıkların beyanlarına itibar edilmesi mümkün müdür?
D. İNCELEME ve DEĞERLENDİRME
13. Öncelikle belirtmek gerekir ki huzurdaki davada 3 grup taşınmaz vardır.
a. Dava konusunun dışında kalan taşınmazlar.
b. Davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar.
c. Davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar.
14. Birinci grupta yer alan taşınmazlar bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Zira bu taşınmazların maliki muris veya davalılar değildir. Bu nedenle bu taşınmazlar dava konusunun dışında kalan taşınmazlardır. Bu husus ilk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesi kararları ile de sabittir.
15. Davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar ve davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından ise muris muvazaası ve tenkis iddialarının incelenmesi gerekmektedir.
1. Muris muvazaası nedir?
16. Kanun koyucu, doğrudan doğruya muris muvazaasının tanımını yapmamıştır. Bununla birlikte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “D. Sözleşmenin yorumu, muvazaalı işlemler” kenar başlığını taşıyan 19. maddesinin 1. fıkrası aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.”
17. Doktrinde Oğuzman / Öz muvazaayı şu şekilde tanımlamaktadır(1) :
“… Muvazaa tarafların, yaptıkları sözleşmenin hiç hüküm doğurmaması veya görünüşteki sözleşmeden başka bir sözleşmenin hükümlerini doğurması hususundaki anlaşmalarıdır. …”
18. Doktrinde Kocayusufpaşaoğlu’na göre(2) :
“… Mirasbırakan bir malını A’ya bağışladığı halde bunu satış gibi göstermişse, onun mahfuz hisseli mirasçıları için görünürdeki (zâhirî) satış muamelesinin mutlak butlanla batıl olduğunu tespit ettirip gerçek bağışlama muamelesini … tenkis ettirmek imkânı açıktır. Burada da tenkis yoluna gidilebilmesi ancak gizli bağışlama sözleşmesinin muteber olması ihtimalinde bahis konusudur. Gizli sözleşme, muteberiyeti kanun tarafından şekle bağlanmış bir sözleşme olduğu vakit, İsviçre Federal Mahkemesi’nin bu konudaki fikrini benimseyen Yargıtay’a göre onun da gerekli şekilde yapılmadığı için batıl olduğuna hükmetmek gerekir. Mesela muvazaalı satışın konusu bir gayrimenkul ise durum böyledir. Hâkim görüş açısından görünürdeki satış sözleşmesi muvazaa sebebiyle, gizli bağışlama sözleşmesi ise resmi şekilde yapılmadığı için hükümsüz sayılacaklardır. …”
19. Yargıtay da muris muvazaasını doktrine paralel olarak tanımlamış ve muris muvazaasını, murisin mirasçısını miras hakkından yoksun kılmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını satış şeklinde göstererek devretmesi olarak nitelendirmiştir.
20. Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun T: 01.04.1974, E: 1974 / 1, K: 1974 / 2 sayılı kararı aynen şu şekilde kaleme alınmıştır(3) :
“… Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, … görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu …”
21. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 14.09.2004, E: 2004 / 5420, K: 2004 / 8997 sayılı kararına göre de(4) :
“… Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür.
Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. …”
22. Murisin, muris muvazaasına başvurmasının temel sebebi, saklı paylı mirasçısının ileride tenkis davası açarak söz konusu sağlararası kazandırmanın tenkis edilmesini sağlamasını önlemek istemesidir. Zira 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun “a. tenkise tabi kazandırmalar” kenar başlığını taşıyan 565. maddesine göre:
“Aşağıdaki karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tâbidir:
…
4. Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.”
23. Doktrinde Dural / Öz muris muvazaası ve tenkis davası ile ilgili olarak aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(5) :
“… Saklı paylı mirasçılarının tenkis davasını önlemek isteyen kişiler, yaptıkları ivazsız kazandırmaları çoğu kez satış gibi göstermekte, böylece sözde sattıkları mal karşılığında para almış sayılacaklarından, ilerideki tenkis davalarını önlemektedirler. Zira, mirasbırakanın malvarlığından yaptığı satışlar karşılığı terekeye para girmiş sayıldığından, kanunumuz gerçek bir satış sözleşmesiyle yapılan tasarrufları - ölümden bir gün önce yapılmış olsa bile - tenkise tabi tutmamaktadır. Böylece, örneğin evlilik dışı ilişki sürdürdüğü kadına veya çok sevdiği bir çocuğuna saklı pay kurallarını ihlal edecek kadar fazla kazandırmada bulunmak isteyen kişi, gerçekte ivazsız verdiği malı ona satmış görünmekte, böylece ölümünden sonra eşi ve diğer çocuklarının tenkis hakkını önlemiş olmaktadır. …”
24. Kısacası tapuya kayıtlı taşınmazlara ilişkin muris muvazaası, murisin, mirasçısını miras hakkından yoksun kılmak amacıyla, tapu sicilinde kayıtlı bulunan taşınmaz malını, gerçekte bağışlamak istediği hâlde, tapu sicil memuru önünde iradesini satış biçiminde beyan etmesi olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla somut olaydaki tapulu taşınmazlara ilişkin işlemlerin muris muvazaası nedeniyle geçerli olup olmadığının tespiti için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir:
a. Muris muvazaasına konu taşınmazın tapu sicilinde muris adına kayıtlı olması,
b. Murisin, taşınmazı gerçekte bağışlamak istediği hâlde iradesini tapu sicil memuru önünde satış şeklinde beyan etmesi,
c. Murisin bu işlemleri gerçekleştirirken mirasçısını miras hakkından yoksun kılma kastıyla hareket etmiş olması.
2. Huzurdaki davada muris muvazaasının şartları gerçekleşmiş midir?
25. Huzurdaki davada, ilk derece mahkemesi davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar ve davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaasının şartlarının gerçekleşmediğine hükmetmiştir. İstinaf mahkemesi ise davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaasının şartlarının gerçekleşmediğine, davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından ise muris muvazaasının varlığına hükmetmiştir. İstinaf mahkemesi ayrıca davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazların tenkise tabi olduğuna karar vermiştir. Bu son husus aşağıda öncelikle incelenecektir.
a. Davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaası iddialarının değerlendirilmesi
26. İlk derece mahkemesi, davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazların muris N. Y. adına kayıtlı olmadıkları anlaşıldığından yerleşik Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi muristen intikal etmeyen taşınmazlarla ilgili muris muvazaasına dayalı tapu iptali ile tescil istenemeyeceğine hükmetmiştir. İstinaf mahkemesi de ilk derece mahkemesinin bu tespitini doğru bulmuştur.
27. Gerçekten de yukarıda da belirtildiği üzere tapulu taşınmazlarda muris muvazaasının varlığından söz edebilmek için, taşınmazın tapu sicilinde muris adına kayıtlı olması gerekmektedir. Muristen iktisap edilmeyen taşınmazlarla ilgili muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil istenemez.
28. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun T: 21.09.1994, E: 1994 / 1-248, K: 1994 / 538 sayılı kararına göre(6) :
“… 1974 tarihli Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı’nda “bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı (muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri ve bu dava hakkının, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan M.K.nun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı" hükme bağlanmıştır.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğuracak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak resmi memur huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icab eder.
Oysa somut olayda, miras bırakanın parasını ödeyerek üçüncü şahıstan 1984’te aldığı taşınmazın sicilini davalı ikinci eşi adına oluşturduğu ileri sürülmüştür. Bu ileri sürüşe göre; tapudaki temlikte üçüncü şahıs durumundaki murisi yorum yoluyla taraf durumuna getirmek suretiyle 1.4.1974 tarihli 1 / 2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı’nın uygulama yerinin bulunmadığının kabulü icap eder. …”
29. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, T: 01.04.1974, E: 1974 / 1, K: 1974 / 2 sayılı kararında, muris muvazaasından söz edilebilmesi için, dava konusu taşınmazın davalı mirasçıya devrinden önce tapu sicilinde muris adına kayıtlı olması gerektiğini belirtmektedir. Anılan karara göre(7) :
“… Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla; tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malını, gerçekte bağışlamak istediği halde, tapu sicil memuru önünde iradesini satış biçiminde açıkladığının gerçekleşmemiş olması durumunda …”
30. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin, T: 20.09.2004, E: 2004 / 8543, K: 2004 / 9481 sayılı kararına göre(8) :
“…Uyuşmazlık, murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde 1.4.1974 tarih 1 / 2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulup bulamıyacağı noktasında toplanmaktadır.
Gerçekten, 1.4.1974 tarihli karar, konusu ve sonuç bölümü itibariyle, murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temliki işlemler için bağlayıcıdır. Somut olayda olduğu gibi bedeli ödenerek “gizli bağış” şeklinde gerçekleştirilen işlemler hakkında anılan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının doğrudan bağlayıcı olma niteliği yoktur. Bunun yanısıra, karara, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı; Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarih 586 / 782; 21.9.1994 tarih 248 / 538; 21.12.1994 tarih 667 / 856; 11.10.1995 tarih 1995 / 1-608 sayılı kararlarında belirtilmiş; Dairenin yargısal uygulaması bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır. …”
31. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da T: 11.10.1995, E: 1995 / 1-608, K: 1995 / 783 sayılı kararında, Yargıtay’ın hemen yukarıda zikrettiğimiz 01.04.1974 tarihli içtihadı birleştirme kararının uygulama alanı ile ilgili olarak aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(9) :
“… butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın, murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak resmi memur huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icab eder.
Oysa somut olayda, miras bırakanın parasını ödeyerek üçüncü şahıstan 1971’de aldığı taşınmazın sicilini davalı oğlu adına oluşturduğu ileri sürülmüştür. Bu ileri sürüşe göre; tapudaki temlikte üçüncü şahıs durumundaki murisi yorum yoluyla taraf durumuna getirmek suretiyle 1.4.1974 tarihli 1 / 2 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararının uygulama yerinin bulunmadığının kabulü icap eder. …”
32. Bu kapsamda davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazların tapu kayıtları incelendiğinde, bu taşınmazların hiçbir zaman muris adına kayıtlı olmadığı görülmektedir. Bu nedenle muris muvazaasının şartları gerçekleşmemiştir. Nitekim davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaasının şartlarının gerçekleşmediği hem ilk derece mahkemesi hem de istinaf mahkemesince hüküm altına alınmıştır.
b. Davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaası iddialarının değerlendirilmesi
33. Davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından ilk derece mahkemesi taşınmazların muristen davalılara satıldığını, satış bedellerinin murisin banka hesabına aktarıldığını, muris tarafından nemalandırıldığını ve murisin hesabında paranın hâlen bulunduğu anlaşıldığından bu satışların gerçek olduğunun kabul edildiğini ifade etmiş ve bu iki taşınmaz bakımından tapu iptali ve tescil talebini reddetmiştir. İstinaf mahkemesi ise murisin, mirasçıları olan kızlarından mal kaçırma kastı ile hareket ettiğinin kabulünün gerektiğine, tapu satış bedelinin keşfen tespit edilen değere yakın olması ve paranın muris hesabına yatırılmış olması hususlarının bu kastın gizlenmesi amaçlı olduğunun kabulünün gerektiğine, bu nedenle muris muvazaasının varlığına hükmetmiştir.
34. Dolayısıyla davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazların muris muvazaasına tabi olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
aa. Taşınmazların satış bedelleri ile gerçek değerleri arasında fark olup olmadığı hususu
35. Muris muvazaası iddiasının kabulü için taşınmazların satış bedelleri ile gerçek değerleri arasında fark olup olmadığı da önem taşımaktadır. Zira somut olayda istinaf mahkemesi tapu satış bedelinin keşfen tespit edilen değere yakın olmasının muris muvazaasının göstergesi olduğuna hükmetmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki istinaf mahkemesinin bu değerlendirmesi bizce doğru değildir. Zira, murisin taşınmazı, emsal değerine yakın bir bedelle mirasçısına devretmesi muris muvazaasının varlığına değil tam tersine yokluğuna delalet eder. Bir diğer söyleyişle, muris muvazaasının varlığından söz edilebilmesi için, murisin, taşınmazı değerine yakın bir bedelle değil, değerinden çok daha düşük bir bedelle mirasçısına devretmiş olması aranır.
36. Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 23.01.2013, E: 2012 / 13355, K: 2013 / 679 sayılı kararına göre(10) :
“… Somut olaya gelince; davacının kız çocuğu davalının ise erkek çocuğu olduğu, resmi akitteki değer ile gerçek değer arasında açık ve fahiş fark bulunduğu … gözetildiğinde davalıya yapılan temlikin bedelsiz olduğu anlaşılmaktadır. O halde … miras bırakanın … iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olduğu ve bu amaçla temlikin gerçekleştirildiği gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir. …”
37. Yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 19.02.2013, E: 2013 / 783, K: 2013 / 2202 sayılı kararına göre de(11) :
“… Akitte gösterilen bedel ile saptanan gerçek bedel arasındaki aşırı oransızlık muvazaayı kanıtlayan diğer bir olgudur. …”
38. Aynı şekilde Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 14.09.2004, E: 2004 / 5420, K: 2004 / 8997 sayılı kararına göre de(12) :
“… Taşınmazın tapudaki satış bedeliyle, rayiç değer arasında belirgin bir oransızlık mevcut değildir. Diğer taraftan resmi akitte öngörülen satış bedelinin miras bırakana ödenmediği de kanıtlanamamıştır. Öyle ise, temliki işlemin gerçek bir satış olgusuna dayalı olduğu kabul edilmelidir. Belirtilen maddi olgular yukardaki ilkelerle birlikte dikkate alındığında satış işleminin muvazaalı olduğu söylenemez.
Hal böyle iken, takdiri delillere dayalı olarak davanın kabul edilmiş olmasında isabet yoktur. Davalının temyiz itirazları yerindedir. …”
39. Yargıtay’ın da isabetle belirttiği üzere, muris muvazaasından söz edilebilmesi için, taşınmazın devir bedeli ile saptanan gerçek değeri arasında aşırı oransızlık olması gerekmektedir. Dava dosyası incelendiğinde ise tapu satış bedelinin keşfen tespit edilen değere yakın olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki;
40. Muristen davalı M. Y.’ye devredilen C. İlçesi, E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, 4 numaralı bağımsız bölümün, 04.06.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre, satış tarihi olan 22.06.2009 tarihindeki piyasa değeri 172.000,00 TL’dir. Bu taşınmazın 22.06.2009 tarihindeki satış bedeli ise 150.000,00 TL’dir.
41. … 14. Asliye Hukuk Mahkemesi de E: 2012 / 7, K: 2018 / 120 sayılı kararında bu taşınmaz için aynen şu tespit ve değerlendirmelerde bulunmuştur:
“… Söz konusu taşınmazın muris N. Y. tarafından davalılardan M. Y.’ye 22/06/2009 tarihinde 150.000,00 TL bedelle satışının yapıldığı, bu bedelin N. Y.’nin banka hesabına aktarıldığı ve muris tarafından nemalandırıldığı ve murisin hesabında paranın halen bulunduğu anlaşıldığından bu satışın gerçek olduğu mahkememizce kabul edilmiştir. Zira dinlenen davalı tanıklarının anlatımlarında davalı M. Y.’nin babası N. Y.’nin yanında çalıştıktan sonra N. Y.’nin söz konusu iş yerini çalıştırdığı anlaşılmaktadır. Bu husus banka kayıtları, vergi dairesi, SGK kayıtlarıyla da doğrulanmaktadır. Bu sebeplerle mahkememizce bu satışın gerçek olduğu kabul edilmiş, bu parselle ilgili açılan muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davası yerinde görülmemiştir. …”
42. Muristen davalı R. Y. Y.’ye devredilen C. İlçesi E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesinin, 04.06.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre, satış tarihi olan 23.11.2006 tarihindeki değeri 110.000,00 TL’dir. Ancak davalılar vekili bu taşınmazın 2006 tarihindeki belediye rayiç değerinin 14.061,50 TL olduğunu iddia etmektedir. Bu taşınmazın 1 / 2 hissesinin 23.11.2006 tarihindeki satış bedeli ise 28.000,00 TL’dir(13) . Eğer anılan müşterek mülkiyet payının gerçek değeri 28.000,00 TL ise bu taşınmaz (müşterek mülkiyet payı) bakımından da muris muvazaasının varlığından söz edilemez.
43. … 14. Asliye Hukuk Mahkemesi de E: 2012 / 7, K: 2018 / 120 sayılı kararında bu taşınmaz (müşterek mülkiyet payı) için aynen şu tespit ve değerlendirmelerde bulunmuştur:
“… Muris tarafından R. Y. Y.’ye satışının yapıldığı, bu satışın bedelinin muris N. Y. hesabında bulunduğu, bu satışın gerçek olduğu, dinlenen davalı tanık anlatımları, resmi satış senedi ve banka kayıtları, vergi dairesi kayıtları ile sabit olmuştur. Zira M. Y.’nin söz konusu işletmeyi babasından devraldığı, babasının burayı oğluna devrettikten sonra iş yeriyle ilgisini kestiği, iş yerini oğlu, eşi ve çocuklarının birlikte çalıştırdıkları, gelir elde ettikleri, elde ettikleri gelirle bu taşınmazı satın aldıkları mahkemece kabul edildiğinden bu parsele ilişkin muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davası da yerinde görülmemiştir. …”
44. İstinaf mahkemesi de her iki taşınmaz satışında tapu satış bedelinin keşfen tespit edilen değere yakın olduğunu aynen şu şekilde ifade etmiştir:
“… C. İlçesi, E. mahallesi, 1251 ada, 25 nolu parseldeki 4 nolu bağımsız bölüm ve aynı yer 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 nolu bağımsız bölümün muris tarafından R. Y. Y.’ye satışı yapılan 1 / 2 pay yönünden yapılan incelemede … tapu satış bedelinin keşfen tespit edilen değere yakın olması ve paranın muris hesabına yatmış olması hususlarının bu kastın gizlenmesi amaçlı olduğunun kabulünün gerektiğine …”
45. Görüldüğü üzere istinaf mahkemesi de taşınmazların satış bedelinin keşfen tespit edilen değere yakın olduğunu kabul etmiştir. Bununla birlikte istinaf mahkemesi değerler arasında bir yakınlık bulunduğunu kabul etmesine rağmen bu durumu muris muvazaasının delili olarak görmüştür. Fikrimizce değerler arasındaki yakınlık muris muvazaasının varlığına değil ancak yokluğuna delalet edebilir. Eğer değerler arasında bir yakınlık varsa somut olayda davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaasının varlığından söz edilemez.
46. Bununla birlikte, muristen davalı R. Y. Y.’ye intikal eden taşınmaz bakımından (C. İlçesi E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesi), bilirkişi raporundaki değer esas alındığında satış bedeli ile gerçek değer arasında aşırı bir fark olduğu düşünülebilir. Bize göre bu ihtimalde dahi muris muvazaasından söz edilemez ancak bir karma bağışlamanın varlığından söz edilebilir. Hâl böyle olunca da ancak taşınmazın bilirkişi raporunda tespit edilen (gerçek) değerinden satış bedeli çıkarıldıktan sonra kalan kısım, yani ancak bağışlama tutarı tenkise tabi olur.
47. Doktrinde Kocayusufpaşaoğlu’nun da isabetle belirttiği üzere(14) :
“… Şu örnekte karma bir bağışlama söz konusudur: Mirasbırakan gerçek değeri 100.000 lira olan bir malını, ivazlar arasındaki nispetsizlik ve malı aradaki fark için alıcıya ivazsız bırakmak amacı karşı tarafça bilinebilir şekilde, 40.000 liraya satıyor. … Bahis konusu kazandırmanın ivazsız kalan kısmı (olayda 60.000 lira) bağışlama sayılır ve bu sıfatla MK. 507 / bent 3 uyarınca tenkise konu olur. Bununla beraber, özel olarak bir yıllık süre kaydı yüzünden MK. 507 / bent 3 uygulanamıyorsa, mahfuz hisse kurallarını bertaraf etmek kasdı ispat edilmek şartı ile MK. 507 / bent 4’e(15) göre tenkis istemek hakkı saklıdır …”
48. O hâlde, somut olayda muristen davalı torunu R. Y. Y.’ye 28.000,00 TL bedelle satılan C. İlçesi E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesi bakımından ancak, bilirkişi raporuna göre takdir edilen değerinden (110.000,00 TL’den), taşınmazın satış bedeli (28.000,00 TL) çıkarıldıktan sonra geriye kalan miktarın (82.000,00 TL) yani bağışlanan tutarın tenkise konu edilebileceği söylenebilir. Bununla birlikte hemen belirtmek gerekir ki bu bağışlamanın, mirasbırakanın ölümünden önceki son bir yıl içerisinde yapılmadığı için TMK m. 565 / b. 3 çerçevesinde tenkise tabi olması mümkün değildir. Böyle bir bağışlamanın tenkise tabi olması için TMK m. 565 / b. 4 çerçevesinde murisin saklı paylı mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğinin davacılar tarafından ispatlanması şarttır.
bb. Murisin mirasçılardan mal kaçırma kastının ispat edilip edilemediği hususu
49. Muris muvazaasının varlığı için ayrıca murisin mirasçılardan mal kaçırma kastının ispat edilmesi gerektiğini yukarıda ifade etmiştik. Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 14.09.2004, E: 2004 / 5420, K: 2004 / 8997 sayılı kararına göre de(16) :
“… Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. … Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. …”
50. Davacılar tarafından ileri sürülen, murisin, mirasçılarının saklı payını ihlal kastıyla hareket ettiğine yönelik böyle bir iddianın da yine davacı mirasçılar tarafından ispat edilmesi gerekir.
51. Nitekim 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun “I. İspat yükü” kenar başlığını taşıyan 6. maddesine göre:
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”
52. Benzer bir düzenleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da bulunmaktadır. HMK’nın “İspat yükü” kenar başlıklı 190. maddesinin 1. fıkrasına göre:
“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”
53. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin T: 27.05.2003, E: 2003 / 4621, K: 2003 / 7706 sayılı kararına göre de(17) :
“… Davacıların … temlikin saklı pay kurallarını zedelemek amacı ile yapıldığının kanıtlanması gerekir. Davacılar temlikin bu amaçla yapıldığını kanıtlayamadıkları gibi …”
54. Davalıların iddialarına ve ilk derece mahkemesinin kararına göre; yukarıda anılan taşınmazların satış bedelleri murisin banka hesabına yatırılmıştır ve bu bedeller uzun süre murisin banka hesaplarında kalmıştır ve muris bu paraları nemalandırmıştır.
55. Davalıların iddialarına göre murisin hesabında hâlen 600.000,00 TL bulunmaktadır.
56. Bilirkişi raporuna göre murisin ölüm tarihinde üzerine kayıtlı 7 adet taşınmaz mevcuttur.
57. İlk derece mahkemesi muris muvazaası ve tenkis iddialarını reddederken, taşınmazların tapu kayıtlarını, resmi akit tablolarını, kadastro tutanaklarını, kira sözleşmelerini, banka hesap ekstrelerini, köy senedini, karar defterlerini, murise ait sigorta evrakını, tanık anlatımlarını, keşif tutanaklarını ve bilirkişi raporlarını esas almıştır.
58. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, davalıların iddialarının doğruluğunun ilk derece mahkemesi tarafından da kabulü neticesinde, davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaası iddialarının reddi gerekmektedir. Nitekim, hayatın olağan akışında, muris muvazaasında taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında açıkça orantısızlık bulunmaktadır. Ayrıca murisin mirasçılardan mal kaçırmak istemesi hâlinde bankada 600.000,00 TL gibi bir meblağ bulundurması kendisinden beklenilmeyecek bir davranıştır. Buna ilaveten, murisin gerçekten mirasçılardan mal kaçırma kastı olsa idi ölüm anında üzerinde 7 adet taşınmazın kayıtlı olmaması gerekirdi. Fakat somut olayda murisin üzerine kayıtlı 7 adet taşınmazı bulunmaktadır. Dolayısıyla bütün bu olgular davacı mirasçıların, temlikin saklı pay kurallarını zedelemek amacı ile yapıldığına ilişkin iddialarını ispatlayamadıkları sonucuna varılmasını gerektirmektedir.
59. Bu noktada bir hususa daha değinmek gerekir. Murisin N. 15. Noterliği nezdinde 12514 yevmiye numaralı bir vasiyetname düzenlediği görülmektedir. Muris, anılan vasiyetnamesinde,
a. B. ili, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 21 parsel sayılı iş hanındaki 1 numaralı dükkânı ve 2, 3, 4, 5 numaralı büroları ve
b. B. ili, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 20 parsel sayılı zemin kat 3 numaralı dükkânı davalı M. Y.’ye,
c. Ev eşyalarını davalılar R. Y. Y. ile A. Y.’ye,
d. Yukarıda bahsedilenler dışında bulunan bütün taşınmazlarını, menkul varlığının tamamını ve bankalardaki paralarını davalı M. Y. de dahil olmak üzere tüm yasal mirasçılarına bırakmıştır.
60. Anılan vasiyetnamedeki bu tasarruflar, ilk bakışta murisin sağlığında yaptığı kazandırmalarda kız evlatlarından mal kaçırma kastıyla hareket ettiğine dair bir izlenim oluşturabilir. Bununla birlikte davalılar vekilinin bu tasarrufla ilgili iddialarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Nitekim davalılar vekili murisin, vasiyetnamede tüm mirasçılara bıraktığı paranın 600.000,00 TL olduğunu, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 20 parsel sayılı zemin kat 3 numaralı dükkânın değerinin 500.000,00 TL olduğunu iddia etmektedir. Davalılar vekili ayrıca B. ili, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 21 parsel sayılı iş hanındaki 1 numaralı dükkânın ve 2, 3, 4, 5 numaralı büroların toplam değerinin 400.000,00 TL olduğunu ve bu taşınmazların 20-25 metrekarelik küçük dükkanlar olduğunu, mirasa konu diğer malvarlığı yanında değerlerinin çok az olduğunu, dolayısıyla murisin tüm malvarlığını davalı M. Y.’ye bıraktığı iddiasının gerçek dışı olduğunu iddia etmektedir.
61. Dolayısıyla davalılar vekilinin bu iddialarının mahkemece kabul görmesi hâlinde, murisin vasiyetnamesinden yola çıkarak onun sağlararası kazandırmalarda bulunurken mirasçı kız evlatlarından mal kaçırma niyetiyle hareket ettiği sonucuna varılamaz.
3. Tenkise tabi sağlararası kazandırmalar nelerdir?
62. Davacılar vekili, davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazların bedellerinin muris tarafından ödendiğini, ancak taşınmazların tapuda davalı M. Y. adına tescil edildiğini iddia etmektedir. İstinaf mahkemesi de davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaasının şartlarının gerçekleşmediğine, ancak bu taşınmazların tenkise tabi olduğuna, zira murisin kız çocuklarından mal kaçırma kastı ile hareket ettiğinin sabit olduğuna, taşınmazların davalıya devrinin diğer mirasçıların saklı paylarını zedeleme kastıyla yapıldığı kanaatini güçlendirdiğine, bu nedenle ilk derece mahkemesinin, gizli bağış yoluyla davalıya geçtiği iddia edilen taşınmazlarda bedelinin murisçe ödendiğinin ispatlanamadığı ve harici sözleşme ile satışı yapılan taşınmazların bedellerinin ödendiği yönlü tespitinin doğru olmadığına hükmetmiştir.
63. Dolayısıyla huzurdaki davada davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar bakımından tenkis iddialarının incelenmesi gerekmektedir.
64. 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun “a. tenkise tabi kazandırmalar” kenar başlığını taşıyan 565. maddesine göre:
“Aşağıdaki karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tâbidir:
1. Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlararası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi,
2. Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar,
3. Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde âdet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar,
4. Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.”
65. Doktrinde Dural / Öz de murisin saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı kazandırmaların tenkise tabi olacağını aynen şu şekilde ifade etmiştir(18) :
“… MK 565 / b.4 hükmü, “Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar”dan sözederek, bunların da tenkis edileceğini düzenlemiştir. Bu bende giren tasarruflarda yapılan işlemin tipi değil, hangi maksatla yapıldığı önem taşıyacaktır. Bu bakımdan, bu bendin kapsamına mirasbırakanın ölümünden önceki bir yıldan daha eski bağışlamalar girebileceği gibi, bu sürenin içinde veya dışında bağışlamadan başka bir yolla yapılan kazandırmalar da girebilir. Burada önem taşıyan, yapılan işlemin saklı payı ihlal etme kastıyla yapılmasıdır. …”
66. Görüldüğü üzere mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar tenkise tabidir. Huzurdaki davada davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar bakımından ileri sürülen iddialar da bu noktada toplanmaktadır.
4. Huzurdaki davada tenkis için aranan şartlar gerçekleşmiş midir?
67. Davacılar, davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazların bedellerinin muris tarafından ödendiğini, ancak taşınmazların tapuya davalı M. Y. adına tescil edildiğini iddia etmektedir. O hâlde somut olayda 4721 sayılı TMK’nın 565. maddesinin 4. bendinin uygulama alanı bulup bulamayacağının incelenmesi gerekmektedir.
68. Mirasbırakanın, taşınmazların satış bedelini ödemesi ve fakat taşınmazların tapu sicilinde mirasçı adına tescil edilmesi hâlinde “gizli bağış” söz konusu olur ve TMK m. 565 hükmü uygulama alanı bulur.
69. Gizli bağış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, T: 25.09.1996, E: 1996 / 1-440, K: 1996 / 638 sayılı kararında aynen şu şekilde tanımlanmıştır(19) :
“… “gizli bağış”, “elden bağış” olarak nitelendirilen, miras bırakanın temliki işlemde taraf olmaksızın, parasını ödemek suretiyle mirasçılarından birine malettiği taşınmazlar bakımından açılan davalar …”
70. Bu noktada belirtmek isteriz ki, mirasbırakanın taşınmazların satış bedelini ödediğine ancak taşınmazların tapuda davalı mirasçı adına tescil edildiğine yönelik iddianın davacı mirasçılar tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Bir diğer söyleyişle murisin davalı mirasçıya gizli bağışta bulunup bulunmadığı noktasında ispat külfeti davacı mirasçıların üzerindedir (TMK m. 6 ve HMK m. 190 / f. 1).
71. Yargıtay da TMK ve HMK’da yer alan genel ispat kurallarının gizli bağış durumunda da uygulanacağını ifade etmektedir. Nitekim Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 24.05.2005, E: 2005 / 4837, K: 2005 / 6407 sayılı kararına göre(20) :
“… Davada davalılar üzerine oluşan payların bedelinin miras bırakan tarafından ödenmek suretiyle tescilinin gerçekleştiği de ileri sürülmüştür. Diğer bir anlatımla davada gizli bağış olgusuna da dayanılmıştır. Bu iddianın kanıtlanması halinde davada ileri sürülen kademeli istek olan tenkis hükümlerinin de olayda uygulama yeri bulacağı kuşkusuzdur. …”
72. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 11.03.2003, E: 2003 / 2320, K: 2003 / 2656 sayılı kararına göre de(21) :
“… Taşınmazların satış bedelinin miras bırakan tarafından ödendiğinin saptanması halinde davada Medeni Kanunun 560 ve takip eden maddelerinde düzenlenen tenkis hükümlerinin uygulanacağı muhakkaktır. …”
73. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin T: 08.03.2007, E: 2007 / 553, K: 2007 / 2397 sayılı kararı da aynen şu şekildedir(22) :
“… Parsellerin parası miras bırakan tarafından ödenmek suretiyle 3.kişilerden satın alınarak davalı Ümmü adına sicil oluşturulması iddiasında 1.4.1974 tarih 1 / 2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri olmadığı; gizli bağış niteliğindeki bu gibi temliki işlemlerde koşulların varlığı halinde ancak tenkis istenebileceği ne var ki somut olayda bedelin miras bırakan tarafından ödendiği iddiasının kanıtlanamadığı, bu nedenle olayda tenkis koşullarının oluşmadığı anlaşıldığına göre; davalıların temyiz itirazları yerinde değildir. …”
74. Huzurdaki davada davacı mirasçıların, murisin davalı mirasçıya gizli bağışta bulunduğu iddialarını ispatlayamadıkları görülmektedir. Bu nedenle davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği taşınmazlar bakımından tenkis iddialarının da reddi gerekmektedir.
75. Nitekim … 14. Asliye Hukuk Mahkemesi de E: 2012 / 7, K: 2018 / 120 sayılı kararında aynen şu tespit ve değerlendirmelerde bulunmuştur:
“… B. ili C. İlçesi’ndeki tüm parseller ile K. ili H. ilçesindeki taşınmazlarla ilgili tenkis talepleri de mahkememizce yerinde görülmemiştir. Zira söz konusu taşınmazların davalılar adına oluşturulan tapu kayıtlarında muris N. Y.’ın katkı payı olduğu kanıtlanamadığından …”
76. Öte yandan dava dosyası incelendiğinde 10.07.1997 tarihli senet de gözden uzak tutulmamalıdır. Zira anılan senette K. ili H. İlçesindeki 8 adet taşınmazın İ. Ö.’den davalı M. Y.’ye devredildiği görülmektedir. Ancak aynı senetten, söz konusu taşınmazların 03.06.1997 tarihinde İ. Ö.’ye muris N. Y. tarafından devredildiği de görülmektedir. Davacılar vekili, İ. Ö.’nün davalı M. Y.’nin eşinin amcası olduğunu iddia etmektedir. Ancak tarafımıza teslim edilen dosyadan, davacıların bu iddialarını ispatlayamadığı görülmektedir. Ayrıca davacıların bu iddialarının ispatlanması hâlinde dahi, anılan taşınmazlar bakımından tenkis iddialarının peşinen kabulü söz konusu olamaz. Zira bu taşınmazların tenkise tabi tutulabilmesi için ayrıca murisin katkısının da ispatlanması şarttır. Bir diğer söyleyişle taşınmazların satış bedellerinin muris tarafından ödendiğinin ancak taşınmazların davalı M. Y. adına tescil edildiğinin davacılar tarafından ispat edilmesi gerekir. Ancak bu husus dosya içerisinden bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla ispat edilememiştir.
77. İlk derece mahkemesi de kararında kadastro tutanaklarını, köy senedini, karar defterlerini, davalının sosyal ve ekonomik durumunu, tanık anlatımlarını, keşif tutanaklarını ve bilirkişi raporlarını esas almıştır ve davacıların murisin katkı payını ispatlayamadığından tenkis iddialarının reddine karar vermiştir.
78. Bizce de ilk derece mahkemesinin bu değerlendirmesi isabetlidir. Nitekim tarafımıza tevdi edilen dosyada davacılar vekili tarafından tenkis iddialarına ilişkin olarak hiçbir yazılı delil sunulmadığı görülmektedir. Dolayısıyla davacıların tenkis iddialarının reddi gerekir. Ayrıca, davalılar vekilinin de dilekçelerinde ifade ettiği üzere, taşınmaz bedelinin muris tarafından ödendiği ancak taşınmazın tapuda davalı mirasçı adına tescil edildiğine yönelik iddianın sadece tanıkla ispatı ile yetinilmesi hâlinde davalıların Anayasa’yla güvence altına alınan mülkiyet hakları tehlikeye düşer.
79. Gerçekten de eğer ispat külfetine bu derecede bir istisna tanınacak olursa ve böylesine bir tutum üst yargı mercilerince de benimsenecek olursa bundan böyle uygulamada saklı paylı mirasçılar murisin vefatından sonra diğer mirasçılara karşı, aslında onların kendi emekleriyle elde ettikleri malvarlığı değerlerinin de murisin katkılarıyla elde edildiği iddialarıyla, haksız davalar açarak ve bu iddialarını salt tanık beyanlarıyla ispat ederek onların taşınmazları üzerinde haksız bir şekilde menfaat elde etmek imkânına sahip hâle gelebilirler. Örneğin, murisin vefatından sonra bir evladı diğer evladının yani kardeşinin edindiği taşınmazlar üzerinde “bunların parasını babamız ödedi” diyerek ve hiçbir yazılı delil sunmadan, yalnızca tanık dinleterek, diğer kardeşin çalışarak elde ettiği gelirlerin mahkemenin dikkatinden kaçırılmasını sağlayarak haksız bir biçimde menfaat elde edebilir. Bu ihtimalin de ispat kurallarına ve hakkaniyete aykırı olacağı ortadadır.
5. Dava sonucunda menfaati etkilenecek tanıkların beyanlarına itibar edilmesi mümkün müdür?
80. Davalılar vekili temyiz dilekçesinde, istinaf mahkemesinin hükmüne esas aldığı davacı tanıklarının beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunu ve söz konusu tanıkların davacıların eşi ya da çocuğu olduğunu, anılan tanıkların dava sonucunda menfaat elde edebilecek olan kişilerden olduğunu iddia etmiştir.
81. 6100 sayılı HMK’nın “Tanığın kimliğinin tespiti” kenar başlıklı 254. maddesi şu şekildedir:
“Dinleme sırasında öncelikle tanıktan adı, soyadı, doğum tarihi, mesleği, adresi, taraflarla akrabalığının veya başka bir yakınlığının bulunup bulunmadığı, tanıklığına duyulacak güveni etkileyebilecek bir durumu olup olmadığı sorulur.”
82. 6100 sayılı HMK’nın “Tanıklara itiraz” kenar başlığını taşıyan 255. maddesi ise şu şekildedir:
“Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.”
83. Görüldüğü üzere, bu hükümler, bir tanığın dava sonucunda menfaatinin bulunması hâlinde, bu durumun onun tanıklığına duyulan güveni etkileyebileceğini ve tarafların tanığın beyanlarına itiraz edebileceğini öngörmektedir.
84. Doktrinde Pekcanıtez / Atalay / Özekes’e göre de(23) :
“… Taraflar da tanığın beyanlarının doğru olmadığını diğer delillerle çürütebilirler; özellikle tanığın bir menfaatinin bulunduğunu, tanıklığından şüpheyi gerektiren sebeplerin varlığını iddia ve ispat edebilirler (m. 255). Ancak, tanığın bir kimsenin sırf yakını olması, onun beyanının hiç dikkate alınmamasını gerektirmez; ancak bu durum, her bir olayda ayrı değerlendirilmelidir. Ayrıca böyle bir ifade, diğer delillerle birlikte değerlendirmede duruma göre göz önünde bulundurulabilir. …”
85. Doktrinde Pekcanıtez / Atalay / Özekes’in de isabetle belirttiği üzere tanığın dava sonucunda bir menfaatinin bulunması, onun tanıklığından şüpheyi gerektiren bir sebeptir. Bununla birlikte tanığın sırf taraflardan birinin yakını olması, onun beyanının hiç dikkate alınmaması sonucunu doğurmaz. Ancak tanığın bir menfaatinin bulunduğu durumlarda mahkemenin diğer delilleri de değerlendirerek karar vermesi gerekmektedir.
86. Huzurdaki davada ilk derece mahkemesi, tanık beyanlarının yanında tapu kayıtlarını, köy senetlerini, murisin hesap ekstrelerini ve ödeme dekontlarını ve diğer delilleri değerlendirerek muris muvazaasının söz konusu olmadığına ve tenkis iddialarının ispatlanamadığına hükmetmiştir. Bununla birlikte istinaf mahkemesi ise davacı tanıklarının beyanlarını hükmüne esas alarak karar vermiştir. Bu nedenle istinaf mahkemesinin yapmış olduğu değerlendirme bizce isabetli değildir. Bir diğer söyleyişle ilk derece mahkemesinin, tanık beyanları yanında, bilirkişi raporları, köy senetleri, ödeme dekontları, davalı M. Y.’nin vergi kayıtları gibi delilleri de değerlendirerek karar vermesi ispat kurallarına daha uygundur.
87. Dolayısıyla davalı vekillerinin, tanıkların davada menfaat elde edebilecek kişilerden olduğu iddiasının ispatı hâlinde; (dosyadaki diğer delillerin de mevcudiyeti dikkate alınarak) istinaf mahkemesinin tanık beyanlarına itibar ederek karar vermesi bizce doğru değildir.
E. SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalar ve bilimsel değerlendirmeler çerçevesinde varılan sonuçlar şunlardır:
1. Somut olaydaki tapulu taşınmazlara ilişkin işlemlerin muris muvazaası nedeniyle geçerli olup olmadığının tespiti için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:
a. Muris muvazaasına konu taşınmazın tapu sicilinde muris adına kayıtlı olması,
b. Murisin, taşınmazı gerçekte bağışlamak istediği hâlde iradesini tapu sicil memuru önünde satış şeklinde beyan etmesi,
c. Murisin bu işlemleri gerçekleştirirken mirasçısını miras hakkından yoksun kılma kastıyla hareket etmiş olması.
2. Davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği C. İlçesi, D. Mahallesi, 1661 ada, 27 parselin; 1664 ada, 24 parselin 2 / 3 hissesinin; C. İlçesi, E. Mahallesi 1260 ada, 20 parsel, zemin 2 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, F. Mahallesi, 1292 ada, 79 parsel, 3 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1245 ada, 24 parseldeki 3 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1251 ada, 25 parseldeki zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesinin; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1251 ada, 25 parseldeki çekme kat 5 numaralı bağımsız bölümün; C. İlçesi, G. Mahallesi, 1005 ada, 12 parseldeki 3. kat 4 numaralı bağımsız bölümün; K. ili H. İlçesi, 120 ada, 29 parselin; 120 ada, 76 parselin; 121 ada, 69 parselin; 126 ada, 85 parselin; 126 ada, 103 parselin; 127 ada, 32 parselin; 127 ada, 81 parselin ve 145 ada, 46 parselin tapu kayıtları incelendiğinde, murisin bu taşınmazların satış işlemlerine taraf olmadığı görülmektedir. Bu nedenle bu taşınmazlar bakımından muris muvazaasının şartları gerçekleşmemiştir.
3. Davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaasından söz edilebilmesi için ayrıca, taşınmazların devir bedelleri ile saptanan gerçek değeri arasında aşırı oransızlık olması gerekmektedir.
4. Uyuşmazlık konusu olayda ise muristen davalı M. Y.’ye devredilen C. İlçesi, E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, 4 numaralı bağımsız bölümün, 04.06.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre, satış tarihi olan 22.06.2009 tarihindeki piyasa değeri 172.000,00 TL’dir. Bu taşınmazın 22.06.2009 tarihindeki satış bedeli ise 150.000,00 TL’dir. Görüldüğü üzere taşınmazın tapuda devir bedeli ile gerçek değeri birbirine çok yakındır. Bu husus istinaf mahkemesi kararı ile de hüküm altına alınmıştır. Ayrıca davalıların iddialarına ve ilk derece mahkemesinin kararına göre yukarıda anılan taşınmazın satış bedeli murisin banka hesabına aktarılmıştır ve hepsinin dekontu mevcuttur. Bu paralar uzun süre murisin banka hesaplarında kalmıştır ve muris bu paraları nemalandırmıştır. Davalıların iddialarına göre murisin hesabında hâlen 600.000,00 TL bulunmaktadır. Bilirkişi raporuna göre murisin üzerine kayıtlı 7 adet taşınmaz daha mevcuttur.
5. Muristen davalı R. Y. Y.’ye devredilen C. İlçesi E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesinin, 04.06.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre, satış tarihi olan 23.11.2006 tarihindeki değeri 110.000,00 TL’dir. Ancak davalılar vekili bu taşınmazın 2006 tarihindeki belediye rayiç değerinin 14.061,50 TL olduğunu iddia etmektedir. Bu taşınmazın 1 / 2 hissesinin 23.11.2006 tarihindeki satış bedeli ise 28.000,00 TL’dir(24) . Eğer anılan taşınmazın 1/2 hissesinin gerçek değeri 28.000,00 TL ise bu taşınmaz hissesi bakımından da muris muvazaasının varlığından söz edilemez. Ayrıca davalıların iddialarına ve ilk derece mahkemesinin kararına göre yukarıda anılan taşınmazın satış bedeli murisin banka hesabına aktarılmıştır ve hepsinin dekontu mevcuttur. Bu paralar uzun süre murisin banka hesaplarında kalmıştır ve muris bu paraları nemalandırmıştır. Bununla birlikte, muristen davalı R. Y. Y.’ye intikal eden taşınmaz bakımından (C. İlçesi E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesi), bilirkişi raporundaki değer esas alındığında satış bedeli ile gerçek değer arasında aşırı bir fark olduğu düşünülebilir. Bize göre bu ihtimalde dahi muris muvazaasından söz edilemez ancak bir karma bağışlamanın varlığından söz edilebilir. Hâl böyle olunca da ancak taşınmazın bilirkişi raporunda tespit edilen (gerçek) değerinden satış bedeli çıkarıldıktan sonra kalan kısım, yani ancak bağışlama tutarı tenkise tabi olur. O hâlde, somut olayda muristen davalı torunu R. Y. Y.’ye 28.000,00 TL bedelle satılan C. İlçesi E. mahallesi, 1251 ada, 25 parsel, zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesi bakımından ancak, bilirkişi raporuna göre takdir edilen değerinden (110.000,00 TL’den), taşınmazın satış bedeli (28.000,00 TL) çıkarıldıktan sonra geriye kalan miktarın (82.000,00 TL) yani bağışlanan tutarın tenkise konu edilebileceği söylenebilir. Bununla birlikte hemen belirtmek gerekir ki bu bağışlamanın, mirasbırakanın ölümünden önceki son bir yıl içerisinde yapılmadığı için TMK m. 565 / b. 3 çerçevesinde tenkise tabi olması mümkün değildir. Böyle bir bağışlamanın tenkise tabi olması için TMK m. 565 / b. 4 çerçevesinde murisin saklı paylı mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğinin davacılar tarafından ispatlanması şarttır.
6. Hayatın olağan akışında, olayların birçoğunda muris muvazaasında taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında açıkça orantısızlık bulunmaktadır. Ayrıca murisin mirasçılardan mal kaçırmak istemesi hâlinde bankada 600.000,00 TL gibi bir meblağ bulundurması kendisinden beklenilmeyecek bir davranıştır. Öte yandan davacı mirasçılar, temlikin saklı pay kurallarını zedelemek amacı ile yapıldığını ispatlayamamıştır. İlk derece mahkemesi de muris muvazaası ve tenkis iddialarını reddederken, taşınmazların tapu kayıtlarını, resmi akit tablolarını, kadastro tutanaklarını, kira sözleşmelerini, banka hesap ekstrelerini, köy senedini, karar defterlerini, murise ait sigorta evrakını, tanık anlatımlarını, keşif tutanaklarını ve bilirkişi raporlarını esas alarak karar vermiştir. Bu nedenlerle davalıların muristen iktisap ettiği taşınmazlar bakımından muris muvazaasının varlığından söz edilemez.
7. TMK m. 565 bent 4’e göre, mirasbırakanın ancak açıkça saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı kazandırmaları tenkise tabidir.
8. Davacılar tarafından ileri sürülen, mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla taşınmazların satış bedelini ödediğine ancak taşınmazların tapuda davalı mirasçı adına tescil edildiğine yönelik iddianın, davacı mirasçılar tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Bir diğer söyleyişle murisin davalı mirasçıya gizli bağışta bulunup bulunmadığı noktasında ispat külfeti davacı mirasçıların üzerindedir.
9. Huzurdaki davada ise davacı mirasçıların, murisin davalı mirasçıya gizli bağışta bulunduğu iddialarını ispatlayamadıkları görülmektedir. Bu nedenle davalıların üçüncü kişilerden iktisap ettiği C. İlçesi, D. Mahallesi, 1661 ada, 27 parsel; 1664 ada, 24 parselin 2 / 3 hissesi; C. İlçesi, E. Mahallesi 1260 ada, 20 parsel, zemin 2 numaralı bağımsız bölüm; C. İlçesi, F. Mahallesi, 1292 ada, 79 parsel, 3 numaralı bağımsız bölüm; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1245 ada, 24 parseldeki 3 numaralı bağımsız bölüm; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1251 ada, 25 parseldeki zemin 1 numaralı bağımsız bölümün 1 / 2 hissesi; C. İlçesi, E. Mahallesi, 1251 ada, 25 parseldeki çekme kat 5 numaralı bağımsız bölüm; C. İlçesi, G. Mahallesi, 1005 ada, 12 parseldeki 3. kat 4 numaralı bağımsız bölüm; K. ili H. İlçesi, 120 ada, 29 parsel; 120 ada, 76 parsel; 121 ada, 69 parsel; 126 ada, 85 parsel; 126 ada, 103 parsel; 127 ada, 32 parsel; 127 ada, 81 parsel ve 145 ada, 46 parsel sayılı taşınmazlar bakımından tenkis iddialarının da reddi gerekmektedir. Zira, davalılar vekilinin de ifade ettiği üzere, taşınmaz bedelinin muris tarafından ödendiği ancak taşınmazın tapuda davalı mirasçı adına tescil edildiğine yönelik iddianın sadece tanıkla ispatı ile yetinilmesi hâlinde davalıların Anayasa’yla güvence altına alınan mülkiyet hakları tehlikeye düşer. Gerçekten de eğer ispat külfetine bu derecede bir istisna tanınacak olursa ve böylesine bir tutum üst yargı mercilerince de benimsenecek olursa bundan böyle uygulamada saklı paylı mirasçılar murisin vefatından sonra diğer mirasçılara karşı, aslında onların kendi emekleriyle elde ettikleri malvarlığı değerlerinin de murisin katkılarıyla elde edildiği iddialarıyla, haksız davalar açarak ve bu iddialarını salt tanık beyanlarıyla ispat ederek onların taşınmazları üzerinde haksız bir şekilde menfaat elde etmek imkânına sahip hâle gelebilirler. Böyle bir sonucun kabul edilemeyeceği açıktır.
10. Dava dosyası incelendiğinde 10.07.1997 tarihli senet de gözden uzak tutulmamalıdır. Zira anılan senette K. ili H. İlçesi, 120 ada, 29 parselin; 120 ada, 76 parselin; 121 ada, 69 parselin; 126 ada, 85 parselin; 126 ada, 103 parselin; 127 ada, 32 parselin; 127 ada, 81 parselin ve 145 ada, 46 parselin İ. Ö.’den davalı M. Y.’ye devredildiği görülmektedir. Ancak aynı senetten, söz konusu taşınmazların 03.06.1997 tarihinde İ. Ö.’ye muris N. Y. tarafından devredildiği de görülmektedir. Davacılar vekili, İ. Ö.’nün davalı M. Y.’nin eşinin amcası olduğunu iddia etmektedir. Ancak tarafımıza teslim edilen dosyadan, davacıların bu iddialarını ispatlayamadığı görülmektedir. Ayrıca davacıların bu iddialarının ispatlanması hâlinde dahi, anılan taşınmazlar bakımından tenkis iddialarının peşinen kabulü söz konusu olamaz. Zira bu taşınmazların tenkise tabi tutulabilmesi için ayrıca murisin katkısının da ispatlanması şarttır. Ancak bu husus dosya içerisinden bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla ispat edilememiştir.
11. Murisin N. 15. Noterliği nezdinde 12514 yevmiye numaralı bir vasiyetname düzenlediği görülmektedir. Muris, anılan vasiyetnamesinde,
a. B. ili, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 21 parsel sayılı iş hanındaki 1 numaralı dükkânı ve 2, 3, 4, 5 numaralı büroları ve
b. B. ili, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 20 parsel sayılı zemin kat 3 numaralı dükkânı davalı M. Y.’ye,
c. Ev eşyalarını davalılar R. Y. Y. ile A. Y.’ye,
d. Yukarıda bahsedilenler dışında bulunan bütün taşınmazlarını, menkul varlığının tamamını ve bankalardaki paralarını davalı M. Y. de dahil olmak üzere tüm yasal mirasçılarına bırakmıştır.
12. Anılan vasiyetnamedeki bu tasarruflar, ilk bakışta murisin sağlığında yaptığı kazandırmalarda kız evlatlarından mal kaçırma kastıyla hareket ettiğine dair bir izlenim oluşturabilir. Bununla birlikte davalılar vekilinin bu tasarrufla ilgili iddialarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Nitekim davalılar vekili murisin, vasiyetnamede tüm mirasçılara bıraktığı paranın 600.000,00 TL olduğunu, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 20 parsel sayılı zemin kat 3 numaralı dükkânın değerinin 500.000,00 TL olduğunu iddia etmektedir. Davalılar vekili ayrıca B. ili, C. İlçesi, E. Mahallesi, 1260 ada, 21 parsel sayılı iş hanındaki 1 numaralı dükkânın ve 2, 3, 4, 5 numaralı büroların toplam değerinin 400.000,00 TL olduğunu ve bu taşınmazların 20-25 metrekarelik küçük dükkanlar olduğunu, mirasa konu diğer malvarlığı yanında değerlerinin çok az olduğunu, dolayısıyla murisin tüm malvarlığını davalı M. Y.’ye bıraktığı iddiasının gerçek dışı olduğunu iddia etmektedir. Davalılar vekilinin bu iddialarının mahkemece kabul görmesi hâlinde, murisin vasiyetnamesinden yola çıkarak onun sağlararası kazandırmalarda bulunurken mirasçı kız evlatlarından mal kaçırma niyetiyle hareket ettiği sonucuna varılamaz.
Saygılarımla.
* Bu hukukî mütalaa 20.03.2019 tarihinde kaleme alınmıştır.
(1) M. Kemal Oğuzman / M. Turgut Öz; Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C: I, İstanbul, 2018, s: 127.
(2) Necip Kocayusufpaşaoğlu; Miras Hukuku, İstanbul, 1987, s: 381-382.
(3) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(4) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(5) Mustafa Dural / Turgut Öz; Türk Özel Hukuku, C: IV, Miras Hukuku, İstanbul, 2015, s: 262.
(6) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(7) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(8) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(9) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(10) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(11) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(12) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(13) Bu taşınmazın 1 / 2 hissesi davalı M. Y. adına, 1 / 2 hissesi ise muris N. Y. adına 1.300.000,00 TL bedelle 1984 yılında tescil edilmiştir.
(14) Kocayusufpaşaoğlu, age, s: 395.
(15) Bu hüküm 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 565. maddesinin 4. bendine tekabül etmektedir.
(16) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(17) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(18) Dural / Öz, age, s: 268.
(19) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(20) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(21) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(22) Kazancı İçtihat Bilgi Bankası.
(23) Hakan Pekcanıtez / Oğuz Atalay / Muhammet Özekes; Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, 2018, s: 398.
(24) Bu taşınmazın 1 / 2 hissesi davalı M. Y. adına, 1 / 2 hissesi ise muris N. Y. adına 1.300.000,00 TL bedelle 1984 yılında tescil edilmiştir.