19. NOTERİN HUKUKÎ SORUMLULUĞU

• Haksız Fiil • Maddi Zararın Unsurları • Başkasının Arazisine İyiniyetle Yapılan Haksız İnşaat • Eksik Teselsül

HUKUKÎ MÜTALAA*

A. GİRİŞ

1. İstanbul Barosu mensubu Sayın Av. B. K., tarafıma müracaat ederek davalı müvekkilleri M. O. Ö. ve I. Ö. ve davalı C. U. ile davacı M. K. arasında … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2017 / 197 sayılı dosya üzerinden görülen bir hukukî uyuşmazlık bulunduğunu beyan etmiş ve bu uyuşmazlık hakkında yazılı olarak bir hukukî mütalaa hazırlamamı talep etmiştir.

2. Sayın Av. B. K. şahsıma müracaatında söz konusu uyuşmazlıkla ilgili dava dosyasının bir örneğini tarafıma tevdi etmiştir. Dosya içindeki tüm belgeler tamamen objektif bir bakış açısıyla incelenmiş ve aşağıdaki bilimsel değerlendirmelere gidilmiştir.

 

B. İDDİA ve SAVUNMANIN ÖZETİ

I. Davacının Dava Dilekçesindeki İddialarının Özeti

3. Davacı vekili, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdindeki E: 2011 / 412 sayılı asıl davadaki 10.06.2011 tarihli dava dilekçesinde özetle, müvekkili M. K.’nın dava dışı S. U., Y. U., H. U., O. U.ve O. B.’nin paydaşı olduğu, … ili, … İlçesi, … Mahallesi, 258 ada, 263 parsel sayılı arsa niteliğindeki taşınmazı 13.09.1996 tarihli resmi senetle satın aldığını, paydaşlardan O. U. ve O. B.’nin tapuda bizzat devir işlemini yaptığını, Y. U., S. U. ve H. U. adına olan payların devrini ise, H. U.’nun oğlu davalı C. U.’nun vekâleten yaptığını, satış işlemine dayanak teşkil eden vekâletnamenin … 1. Noterliği nezdindeki 31.08.1994 tarihli ve 15630 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde vekâletname olduğunu, bu vekâletnameyi o tarihlerde … 1. Noteri olan davalı I. Ö. ve … 1. Noterliği Başkatibi davalı M. O. Ö.’nün düzenlediğini, davacı müvekkilinin taşınmazı otel yapmak için satın aldığını, satın aldıktan sonra üzerine otel inşa ettiğini, taşınmazın paydaşlardan S. U., Y. U. ve H. U. ve vekilleri C. U.’nun evine on metre mesafede olduğunu ve tüm inşaat faaliyetlerinin onların gözü önünde gerçekleştiğini, buna rağmen satıştan yedi yıl sonra S. U., Y. U. ve H. U.’nun satışa dayanak vekâletnamenin sahte olduğunu ileri sürerek … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde E: 2003 / 107 sayılı tapu iptali davası açtıklarını, mahkemenin vekâletnamedeki imzaların bu kişilerin eli ürünü olmadığı yönündeki bilirkişi raporuna istinaden davayı kabul ettiğini, hükmün temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleştiğini, dolayısıyla davacı müvekkilinin parasını vererek tamamen iyiniyetle satın aldığı taşınmazın mülkiyetini büyük ölçüde kaybettiğini, ayrıca taşınmazın üzerine inşa ettiği otelin akıbetinin de tehlikeye girdiğini, davalılar C. U., I. Ö. ve M. O. Ö. hakkında şikâyette bulunulması üzerine bu kişiler hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan dava açıldığını, … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E: 2002 / 458 sayılı dosyada sanık I. Ö. hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan açılan davada zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle cezanın ortadan kaldırılmasına karar verdiğini, yine mahkemenin M. O. Ö. ve C. U. hakkındaki davada sanıkların suçu işlediğini sabit görerek her ikisi hakkında ayrı ayrı 3 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum edilmelerine karar verdiğini, müvekkili M. K.’nın taşınmazın satıcılar S. U., Y. U. ve H. U.’ya dönen 171 / 240 payının TMK m. 724 gereğince bedeli mukabilinde kendi adına tescili için bu kişiler aleyhine … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2011 / 294 sayılı davayı açtığını, müvekkilinin yukarıda anlatılan eylemler ve işlemler sonucunda maruz kaldığı zararın giderilmesi gerektiğini, davalı noter başkatibi M. O. Ö.’nun sahte vekâletnameyi tanzim eden kişi olması, davalı C. U.’nun sahte vekâletnameyi bilerek ve isteyerek kullanan kişi olması, diğer davalı noter I. Ö.’nün ise 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi gereğince (BK m. 55 yollaması ile) noter başkatibi olan M. O. Ö.’nün hukuka aykırı eyleminden ve bunun her türlü hukukî sonucundan sorumlu olması sebebi ile müvekkilinin maruz kaldığı her türlü zarardan sorumlu olduğunu, ayrıca davalı noter I. Ö. ile eşi başkatip M. O. Ö.’nün evli olması nedeniyle aralarında sıradan bir işçi-işveren ilişkisinden daha fazla iletişimin bulunduğunu, öte yandan davalı noter I. Ö. ile eşi başkatip M. O. Ö.’nün taşınmaz satışından 2-3 ay kadar önce de dava dışı S. U., Y. U. ve H. U.’nun bizzat katıldığı düzenleme biçiminde işlemler yaptığını, bu işlemler vesilesi ile gerçeğinden ayırt edilemeyecek nitelikte sahte kimlik veya başka kişi kullanıldığı biçiminde iddiaların ileri sürülemeyeceğini, davalı C. U.’nun ise dava dışı H. U.’nun oğlu, S. U. ve Y. U.’nun kardeşleri olduğunu, her üçünün de aynı çatı altında ikamet ettiklerini, dolayısıyla C. U.’nun, satışta kullanılan vekâletnamenin sahte olduğunu bilmediğini iddia edemeyeceğini, kaldı ki … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin de onu vekâlete dayalı işlediği suçtan dolayı hapis cezasına mahkum ettiğini, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdindeki E: 2003 / 107 sayılı davanın huzurdaki davanın davalılarına ihbar edildiğini, ancak davalıların E: 2003 / 107 sayılı davaya katılmadıklarını, müvekkilinin taşınmazı iyiniyetle satın aldığını, arsa değerinin çok üstünde otel inşa ettiğini iddia etmiş ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 300.000 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

4. Davacı vekili, birleşen E: 2011 / 638 sayılı davadaki 09.09.2011 tarihli dava dilekçesinde özetle, asıl davadaki dava dilekçesindeki iddialarına ek olarak müvekkili aleyhine E: 2003 / 107 sayılı davanın davacılar vekili tarafından icra takibi başlatıldığını ve müvekkilinin bu icra takibi nedeniyle 33.017 TL ödeme yaptığını, müvekkilinin ayrıca E: 2003 / 107 sayılı davayı kaybettiği için 28.900 TL harç ödediğini, bu bedelleri rücu etmek için huzurdaki davanın davalıları aleyhine icra takibi başlattığını ancak itiraz üzerine takibin durduğunu, bu sorumluluk çerçevesinde müvekkilinin icra dosyasına ödemek zorunda kaldığı 61.400 TL’nin kendilerinden talep edildiğini, ayrıca müvekkili M. K.’nın taşınmazın satıcılar S. U., Y. U. ve H. U.’ya dönen 171 / 240 payının TMK m. 724 gereğince bedeli mukabilinde kendi adına tescili için bu kişiler aleyhine … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2011 / 294 sayılı davayı açtığını, ayrıca E: 2011 / 294 sayılı davada davalılara ödeyeceği bedelin tahsili için noter I. Ö. ve eşi başkatip M. O. Ö. aleyhine … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2011 / 412 sayılı davayı açtığını iddia etmiş ve davalıların malvarlığı üzerine ihtiyati haciz konulmasına, davalıların ödeme emirlerine yaptıkları itirazlarının iptaline, davalıların %40 icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.

 

II. Davalıların Cevap Dilekçesindeki İddialarının Özeti

5. Davalılar I. Ö. ve M. O. Ö. vekili 03.10.2011 tarihli cevap dilekçesinde, açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkillerinin … 1. Noterliğinin 31.08.1994 tarihli ve 15630 yevmiye numaralı vekâletname işleminde herhangi bir ihmali olmadığını, … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E: 2002 / 458, K: 2008 / 160 sayılı kararının kendilerince temyiz edildiğini, dosyanın Yargıtay aşamasında olduğunu, bu kararın Yargıtay’ca bozulma ihtimalinin yüksek olduğunu, bu sebeple … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E: 2002 / 458 sayılı dosyasının sonucunun beklenmesini talep ettiklerini, söz konusu vekâletnamenin davalı noter tarafından düzenlendiğini, bu vekâletname ile davacının S. U., Y. U., H. U., O. U.ve O. B.’nin … Mahallesi, 258 ada, 263 parseldeki paylarını 13.09.1996 tarihinde satın aldığını, davacının satışı takiben bu parsel içerisinde otel inşaatına başladığını, inşaat alanı ile U. ailesinin birlikte oturdukları ev arasında 10 m mesafe olduğunu, buna rağmen şikâyetçilerin 2003 yılına kadar hiçbir şikâyette bulunmadıklarını, aradan 9 yıl geçtikten sonra satışa konu vekâletnamedeki imzaların kendilerine ait olmadığını ileri sürerek suç duyurusunda bulunduklarını ve dava açıldığını, hâlbuki şikâyete konu vekâletnameden üç ay önce 01.06.1994 tarihli 9630 ve 9631 vekâletnamelerin de aynı şekilde düzenlendiğini, bu vekâletnamenin tanziminde müvekkillerinin ilgileri olmadığını, müvekkillerinin S. U., Y. U.ve H. U.’yu önceden görmelerinin mümkün olmadığını, bu vekâletnamenin de yine C. U. ve D. U. kardeşlerin birlikte şikâyetçi olan anne ve ablalarının nüfus cüzdanları ve fotoğrafları ile beraber noterliğe müracaat etmeleri sonucu daire katibesi S. B. tarafından tanzim edildiğini, 1. derece yetkili katibe E. S. tarafından mahalline gidilerek aynı şekilde imzalattırıldığını, “okudum” yazılarının yazdırıldığını, yevmiye numarası verilip C. U.’ya teslim edildiğini, bu vekâletnamelerin de şikâyetçiler tarafından aynı vekile, aynı yetkilerle verildiğini, elinde 1994 / 9630 tarih ve sayılı vekâletnamesi olan sanık C.U.’nun bu vekâletname ile muristen kalan mirasın bir parçasını şikâyetçilerden annesi H. U.’ya sattığını, bu satışa diğer şikâyetçilerin de muvafakat ettiğini, 01.06.1994 tarihli ve 9630 sayılı vekâletnamenin bedelli bedelsiz bağış yetkisini de içerdiğini, şikâyete konu 15630 sayılı vekâletnameden daha geniş yetkili ve kapsamlı olduğunu, C. U., D. U. ve şikâyetçilerin hep birlikte bu planı planladıklarını, ileriye dönük hesapları olduğu için aynı noterlikte üç kez yapılan resmi işlemlerde değişik imza kullandıklarını, şikâyete konu 31.08.1994 tarih ve 15630 sayılı vekâletname için azilname istedikleri hâlde aynı yetkileri haiz 01.06.1994 tarih ve 9630 sayılı vekâletnameden azil yapılmadığını, bu azilnâmeyi de aynı noterliğe gelerek düzenlediklerini, bu azilnâmenin içeriğinde sahte olduğunu iddia ettikleri vekâletnameyi kabul ettiklerini, artık vekâletnamenin sahteliğini ileri süremeyeceklerini, … 1. Ağır Ceza Mahkemesinde alınan imza incelemesi raporunun eksik bir rapor olduğunu, hükme esas alınmamasının gerektiğini, şikâyetçilerin kesinlikle mağdur olmadıklarını, H. U. ve arkadaşları tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasında müvekkillerinin taraf gösterilmediğini, müvekkillerinin itiraz ve beyanlarının alınmadığını, ancak … 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2008 tarihli ara karar sonrasında … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2003 / 107, K: 2009 / 582 sayılı ilamı ile birlikte 05.03.2010 tarihinde ihbar edildiğini iddia etmiş ve davaya esas kabul edilen, Yargıtay incelemesinde bulunan … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E: 2002 / 458 sayılı dosyasının sonucunun beklenmesine, husumet ve esas yönünden hukukî dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

 

III. İhbar Olunanın Cevap Dilekçesindeki İddialarının Özeti

6. İhbar olunan A. Sigorta A.Ş. vekili 19.03.2013 tarihli ihbar dilekçesine ve davaya karşı cevap dilekçesinde özetle, davalı … 1. Noteri I. Ö.’nün müvekkili şirket nezdinde Türkiye Noterler Birliği Zorunlu 1. Kademe Hukukî Mesuliyet Poliçesi ve İhtiyari 2., 3., ve 4. Kademe Poliçeleri ile sigortalı olduğunu, ilgili poliçe kapsamında teminatlarının 80.000-USD ile sınırlı olduğunu, 10 yıl içinde açılan ceza davasının kendilerine bildirilmemesi sebebiyle bu poliçe kapsamında noterin sorumluluğunun kendilerince karşılanmasının mümkün olmadığını, yine de davaya müdahale zaruretlerinin olduğunu, ayrıca huzurdaki dava ve davaya konu talep 1994 yılındaki vekâletname işleminden kaynaklandığından, söz konusu olayda uzamış ceza zamanaşımı süresinin dahi en çok 7,5 yıl olabileceği, nihayet Borçlar Kanunu’ndaki en uzun zamanaşımı süresinin de 10 yıl olması sebebiyle zamanaşımı nedeniyle davanın dinlenmeyeceğini iddia etmiş ve müdahale taleplerinin kabulüne, noter ve noter katibi açısından zamanaşımı süresinde açılmamış haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

 

IV. … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin Kararının Özeti

7. … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, T: 25.06.2014, E: 2011 / 412, K: 2014 / 342 sayılı kararında özetle, davalıların birlikte hareket ederek … 1. Noterliğinden sahte vekâletname aldıklarını, davalı C. U.’nun sahte vekâletname ile dava konusu taşınmazı davacı M. K.’ye sattığını, durumu sonradan öğrenen maliklerin (H. U., S. U. ve Y. U.) davalılar hakkında şikâyette bulunduğunu, yapılan yargılamada … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E: 2002 / 458, K: 2008 / 160 sayılı kararı ve … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2003 / 107, K: 2009 / 582 sayılı kararı ile davacı M. K. adına olan tapu kaydının iptali ile hisseleri oranında davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiğini, bu karar sonunda davacı M. K.’nin vekâlet ücreti ve yargılama gideri ödediğini, … 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2012 / 607, K: 2014 / 231 sayılı dosyası ile davacı M. K.’nin temliken tescil davası açtığını, yargılama sırasında arzın bedeli olarak 2.099.928 TL bedeli mahkeme veznesine depo ettiğini, taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiğini, bu aşamada davacının depo ettiği bedel kadar ikinci kez taşınmaz için bedel ödediğini ve fakirleştiğini, davacının huzurdaki davada ikinci kez taşınmaz için bedel ödemesinden kaynaklı olarak zararını talep ettiğini, bu kapsamda davacının E: 2012 / 607 sayılı davada mahkeme veznesine depo ettiği bedel kadar fakirleştiği kanaatine varıldığını, birleşen itirazın iptali davasında da davacının taşınmazı vekâletnameye güvenerek iyiniyetle satın aldığını, E: 2003 / 107 sayılı davada aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti ve yargılama gideri yönünden davacının bir kusurunun bulunmadığını, davacının bu bedeli huzurdaki davada davalı olan kişilerin eylemleri nedeniyle ödemek zorunda kaldığını belirtmiş ve açıklanan nedenlerle asıl ve birleşen davanın kabulüne karar vermiştir.

 

V. Davalıların Temyiz Dilekçesindeki İddialarının Özeti

8. Davalılar M. O. Ö. ve I. Ö. vekili, 10.07.2014 tarihli temyiz dilekçesinde özetle, davacının E: 2012 / 607 sayılı davada verilen depo kararı uyarınca yaptığı ödemenin tarihinin Nisan 2014 olduğunu, ancak davacının huzurdaki davayı 10.06.2011 tarihinde açtığını, bir diğer söyleyişle davacının malvarlığında yaşanan azalmanın gerçekleştiği tarihin huzurdaki davanın açılmasından çok sonra olduğunu, ilk derece mahkemesinin, tazminat ödenmesine ilişkin kararına doğrudan dayanak yaptığı, davacının taşınmaz için bir kez daha bedel ödeme yapmak zorunda kalması olgusunun davanın açıldığı tarihte henüz gerçekleşmediğini, henüz doğmamış bir zararın tazminat davasına konu edilemeyeceğini, mahkemenin zamanaşımı def’ini davalı tarafın savunmasını genişlettiği gerekçesiyle değerlendirmediğini, ancak mahkemenin, müvekkili yanında davaya katılan (ihbar olunan) sigorta şirketinin de zamanaşımı def’ini dikkate almadığını, öte yandan zararın meydana gelişinden önceki bir dönem için faizin işletilmesinin de davacının sebepsiz zenginleşmesine neden olacağını, zarar miktarının belirlenmesinde yalnızca arsa bedelinin dikkate alındığını, davacının yaklaşık 18 yıl boyunca malik olmadığı bir taşınmazdan elde ettiği menfaatlerin tazminat hesabına dâhil edilmediğini, mahkemenin yetersiz ve bir başka dosyadan kopyalanan bilirkişi raporu ile karar oluşturduğunu, birleşen dosyada itirazın iptali kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, aynı zamanda kötüniyet tazminatına da hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu iddia etmiş ve … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2011 / 412, K: 2014 / 342 sayılı kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

 

VI. Davacının Temyiz Dilekçesindeki İddialarının Özeti

9. Davacı vekili, 14.07.2014 tarihli temyiz dilekçesinde özetle, mahkemenin yargılama giderlerinin davalılara yüklemesi gerekirken bu yönde karar vermediğini, davalıların yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmesi gerektiğini, kararın bu yönden HUMK m. 438 / f. 7 hükmü uyarınca düzeltilerek onanması gerektiğini iddia etmiştir.

 

VII. Davacının Davalıların Temyiz Dilekçesine Cevap Dilekçesinin Özeti

10. Davacı vekili, 01.09.2014 tarihli davalıların temyiz dilekçesine cevap dilekçesinde özetle, zararın meydana gelmeden ve tazminat hakkı doğmadan dava açıldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin maddi zararının doğum tarihinin E: 2003 / 107 sayılı tapu iptali davasında verilen tapu iptali kararının infaz edilebilir hâle geldiği an olduğunu, yani şekli anlamda kesinleştiği tarih olduğunu, iptal kararının kesinleştiği tarihte iptale konu tapunun müvekkilinin malvarlığından çıktığı için maddi zararın da bu tarihte gerçekleştiğini, davalının, maddi zararın E: 2012 / 607 sayılı davada ödenen taşınmaz bedeli olduğu iddiasının temelsiz olduğunu, huzurdaki davanın E: 2012 / 607 sayılı davada ödenecek taşınmaz bedelinin davalılardan tahsiline ilişkin olarak açılan bir dava olmadığını, bu konunun dava dilekçesinde açıkça zikredildiğini, dava konusu talebin zamanaşımına uğramadığını zira zararın müvekkili aleyhine verilen tapu iptali ve tescil kararının kesinleşmesi ile ortaya çıktığını ve huzurdaki tazminat davasının da bu kararın kesinleşmesiyle birlikte açıldığını, davalının zamanaşımı itirazlarına karşı çıkılmadığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, nitekim bu hususta 07.06.2012 tarihli celsede açıklama yapıldığını, müvekkilinin zararının E: 2013 / 107 sayılı davanın kesinleşmesi itibariyle doğduğu için faizin de bu tarih itibariyle işletilmesinin hukuka aykırı olmadığını, birleşen davaya yönelik verilen kararın da hukuka uygun olduğunu zira müvekkilinin E: 2003 / 107 sayılı dava nedeniyle mahkeme harcı ve masrafı ödemek zorunda kaldığını, davalının, davacının taşınmazdan elde ettiği menfaatlerin düşülmesi gerektiği iddiasının dinlenemeyeceğini, zira müvekkilinin taşınmaz üzerindeki otelinden elde ettiği menfaatler ile davanın ve davalıların hiçbir ilgisinin bulunmadığını, müvekkilinin iyiniyetli malik olarak satın aldığı arazinin üzerine bugünkü bedelle 10.000.000 TL yatırım yaparak otel işlettiğini, E: 2003 / 107 sayılı davanın konusunun otel değil otelin yapıldığı arazi olduğunu, müvekkilinin taşınmazdaki otelden elde ettiği gelirinin dayanağının iyiniyetli olarak sahip olduğu mülkiyet hakkının kapsamı dâhilinde olduğunu iddia etmiştir.

 

VIII. Yargıtay’ın Bozma Kararının Özeti

11. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, T: 26.05.2015, E: 2015 / 6929, K: 2015 / 9556 sayılı kararında özetle, asıl davanın sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkin olduğunu, sebepsiz zenginleşmenin, bir kimsenin malvarlığının geçerli bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalması olduğunu, sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının sebebinin zarar değil, alacaklının (davacının) malvarlığında meydana gelen eksilme olduğunu, sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak alacak talep edilebilmesi için borçlunun malvarlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmesi gerektiğini, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunması gerektiğini ve zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmaması gerektiğini, somut olayda davaya konu alacak miktarının dava tarihi itibariyle arz maliklerine ödenmediğini, diğer bir anlatımla sebepsiz zenginleşme durumunun depo edilen bedelin arzın maliklerine ödenmesi durumunda gerçekleşeceğini, mahkemece huzurdaki davanın açıldığı 10.06.2011 tarihi itibariyle temliken tescil davasında depo edilen arzın bedelinin bina maliklerine ödenmediğini, ödemenin dava tarihinden sonra Nisan 2014’te yapıldığını, bu nedenle dava açma koşullarının oluşmadığını, davanın reddi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.

 

IX. Davacının Karar Düzeltme Dilekçesinin Özeti

12. Davacı vekili, 04.09.2015 tarihli karar düzeltme dilekçesinde özetle, davanın hukukî sebebinin, sebepsiz zenginleşme değil 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde özel olarak düzenlenen haksız fiil sorumluluğu olduğunu, dava dilekçesinde talebin açıkça müvekkilinin E: 2003 / 107 sayılı davada kesinleşen mahkeme kararı gereğince mülkiyetini kaybettiği taşınmazın ilamın kesinleştiği tarihteki bedeli olduğunu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesince davanın hukukî nitelendirmesinin yanlış yapıldığını, davada haksız fiil sorumluluğu söz konusu olduğu için haksız fiile dayalı olarak açılan 2013 / 107 sayılı kararın kesinleşmesi tarihinden hemen sonra açtıkları davanın erken açılmasının söz konusu olmadığını iddia etmiştir.

 

X. Yargıtay’ın Karar Düzeltme Kararının Özeti

13. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, T: 13.12.2016, E: 2016 / 19452, K: 2016 / 14634 sayılı kararında özetle, asıl davanın konusunun, davacının sahte vekâletname ile satın aldığı taşınmazın tapusunun … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2003 / 107 sayılı davadaki ilamı ile iptali ve dava dışı eski maliklere geçmesi üzerine uğranılan zararın tazmini, birleşen davanın konusunun ise tapu iptali davası sonucunda taşınmazın eski maliklerine ödenen yargılama gideri ve vekâlet ücretinin tahsili için davalılar aleyhine başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali olduğunu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin asıl davayı sehven sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası olarak nitelendirdiğini, dosyadaki belgelerden ve kesinleşmiş mahkeme kararlarından, dava dışı şahıslara ait taşınmazın sahte vekâletname ile davacıya satıldığının anlaşıldığını, bu durumda davalı C. U. yönünden haksız eylemi nedeniyle, davalı Noter I. Ö. ve M. O. Ö. yönünden ise Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca sorumluluklarının tartışılması gerektiğini, bu sorumlulukları sonucunda davacının uğradığı zarar nedeniyle sorumlu oldukları tazminat miktarının belirlenmesi gerektiğini, noterlerin yaptıkları işlemler nedeniyle meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulmasının bir zorunluluk olduğunu, Noterlik Kanunu’nun 162. maddesindeki sorumluluğun TBK m. 66’daki sorumluluğun ağırlaştırılmış şekli olduğunu, zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkânı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmadığını, bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlalinden kaynaklanan sorumluluğa dayanılması gerektiğini, noterin özene ilişkin genel kurtuluş kanıtı getirebileceğini, noterin gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacağını, ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabileceğini, bu hususun nedensellik bağının kesilmesi olduğunu, bunun ispatının da davalı notere ait olduğunu, mahkemece yukarıda açıklanan hususlar doğrultusunda davacının sahte vekâletname ile satın aldığı taşınmazın tapusunun iptal edilmiş olmakla uğradığı zarar nedeniyle davalıların sorumluluklarının ve bu sorumluluğun kapsam ve tutarı belirlenerek davacının söz konusu satış nedeniyle uğradığı zararın tam olarak tespiti ile olayın oluş şekli itibariyle TBK m. 52 hükmü de gözetilerek sonuca varılması gerekirken, davacının dava dışı taşınmazın maliklerine karşı açtığı temliken tescil davasında belirlenen arzın bedeli olan 2.099.928 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinin doğru görülmediğini belirterek davacının karar düzeltme talebinin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir.

 

XI. Davacının 07.07.2017 Tarihli Beyan Dilekçesindeki İddialarının Özeti

14. Davacı vekili, 07.07.2017 tarihli beyan dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın, davalılardan I. Ö. ve M. O. Ö. tarafından temyiz edildiğini ancak davalı C. U. tarafından temyiz ve karar düzeltme yoluna gidilmediğini, süresinde temyiz yoluna başvurmayan davalı hakkındaki hüküm kesinleşeceğinden, hükmü temyiz etmemiş olan dava arkadaşının, diğer dava arkadaşının temyizi üzerine verilen bozma kararından yararlanmasına olanak bulunmadığını, bu nedenle kararın C. U. açısından kesinleştiğini iddia etmiştir.

 

XII. Davalıların 18.12.2017 Tarihli Beyan Dilekçesindeki İddialarının Özeti

15. Davalılar M. O. Ö. ve I. Ö. vekili, 18.12.2017 tarihli beyan dilekçesinde özetle, Yargıtay’ın bozma kararına uyulması gerektiğine, mahkemenin de bozmaya uyma kararı verdiğini, Yargıtay’ın bozma kararında davacının uğradığı zararın davalıların sorumlulukları ve bu sorumluluğun kapsamının, olayın oluş şekli ve TBK m. 52 hükmü dikkate alınmak suretiyle belirlenerek tespit edilmesi gerektiği şeklindeki gerekçeye dayandığını, davacının iyiniyetli olmadığını, davacının iyiniyetli olmadığının … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2014 / 389, K: 2017 / 397 sayılı dosyasında bir mahkeme kararı hâline geldiğini, davacının taşınmaz için satış bedeli ödediğini de ispatlayamadığını, davacının, davalılardan C. U. ile nasıl bir fikir birliği içinde hareket ettiğinin dosya bakımından önemli olduğunu, tüm tarafların kusur durumunun tespit edilerek karar verilmesi gerektiğini iddia etmiştir.

 

XIII. 27.06.2018 Tarihli Bilirkişi Raporunun Özeti

16. Bilirkişi raporunu düzenleyen heyet özetle, davaya konu taşınmazın dava tarihi olan 10.06.2011 tarihi itibariyle çıplak arz değeri toplamının 2.947.260,00-TL olduğunu, hissesi iptal edilen hissedarlar H. U.’nun hissesine denk gelen bedelin 1.289.426,00-TL olduğunu, Y. U.’nun hissesine denk gelen bedelin 405.248,00-TL olduğunu, S. U.’nun hissesine denk gelen bedelin 405.248,00-TL olduğunu; keşif tarihi olan 22.06.2018 tarihi itibariyle ise çıplak arz değeri toplamının 5.683.300,00-TL olduğunu, hissesi iptal edilen hissedarlar H. U.’nun hissesine denk gelen bedelin 2.486.444,00-TL olduğunu, Y. U.’nun hissesine denk gelen bedelin 781.454,00-TL olduğunu, S. U.’nun hissesine denk gelen bedelin 781.454,00-TL olduğunu belirtmiştir.

 

XIV. Davacının 08.10.2018 Tarihli Beyan Dilekçesindeki İddialarının Özeti

17. Davacı vekili 08.10.2018 tarihli bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde özetle, bilirkişilerin dava tarihi itibariyle taşınmazın değerini 2.100.000-TL olarak belirlediğini, bu tutarın bozmadan önceki raporla aynı olduğunu, bozmadan sonra tekrar keşif yapılmasının davaya bir yenilik getirmediğini, belirlenen rakamın Yargıtay bozma kararına göre müvekkilinin gerçek zararını karşılamadığını, keşif tarihi itibariyle belirlenen değerin daha gerçek olduğunu, çünkü dava tarihi itibariyle 2.100.000-TL’nin Euro karşılığının 5.240.000-TL olduğunu, bu tutarın Yargıtay’ın bozma gerekçesine daha uygun olduğunu, taşınmazın değerinin Euro’ya çevirmelerinin nedeninin değerli taşınmazların o tarihlerde sürekli olarak Euro ile alınıp satılması olduğunu iddia etmiştir.

 

XV. Davalıların 16.11.2018 Tarihli Beyan Dilekçesindeki İddialarının Özeti

18. Davalılar I. Ö. ve M. O. Ö. vekili 16.11.2018 tarihli dilekçesinde özetle, davanın dayanağını oluşturan taşınmazın değerinin ne olduğunun huzurdaki davada verilecek karara hiçbir etkisinin bulunmadığını, raporu kabul etmediklerini, tümden itiraz ettiklerini, Yargıtay bozma kararının davacının uğradığı zararın davalıların sorumlulukları ve bu sorumluluğun kapsam ve tutarının oluş şekli ve TBK m. 52 hükmü dikkate alınmak suretiyle belirlenerek tespit edilmesi gerektiği şeklinde bir gerekçeye dayandığını, her davanın açıldığı günkü hukukî duruma göre değerlendirilmesine ilişkin prensip dikkate alınarak yargılamanın, davacının uğradığı zararın, davanın açılış tarihi de dikkate alınarak ve TBK m. 52 hükmü çerçevesinde davacının ortak sorumluluğu da gözetilerek tespiti tahtında devam etmesi gerektiğini, huzurdaki davanın temelinde davacının aynı taşınmaz için iki kez ödeme yapmış olmasının yattığını, davacının bir zararından söz edilecek ise bu zararın iptal olunan satış kapsamında ödediği meblağ olduğunu, davacının sonradan ikinci kez satın alma yönündeki iradesinin kendi takdirinde olduğunu, işbu davadaki talep konusu zarar ile bağlantısının bulunmadığını, ayrıca iptale konu satın alma için ödenmiş olan bedele ilişkin herhangi bir delilin de davacı tarafından sunulmadığını, davacının ilk alım tarihinde gerçek bir ödeme yapmamış olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, bu durumda davacının bir zararından söz edilemeyeceğini, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2014 / 389, K: 2017 / 397 sayılı ilamının da davacının taşınmazların alım - satımı aşamasında iyiniyetle hareket etmediğini ortaya koyduğunu, bu sebeplerle sorumluluğu notere ve noter kâtibine yüklemenin hukukun koruyacağı bir durum olmadığını iddia etmiştir.

 

XVI. Uyuşmazlık ile Bağlantılı Olan Davaların Özeti

19. Şahsıma tevdi edilen dosyanın incelenmesi neticesinde dava konusu uyuşmazlıkla ilgisi bulunan davalar şu şekildedir:

 

1. … 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki E: 2002 / 458 sayılı dosya

20. Şahsıma tevdi edilen dosyanın incelenmesi neticesinde, … 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki E: 2002 / 458 sayılı dosyada, huzurdaki davanın davalılarının birlikte hareket ederek … 1. Noterliğinden sahte vekâletname aldıkları, davalı C. U.’nun sahte vekâletname ile dava konusu taşınmazı davacıya sattığı, durumu sonradan öğrenen maliklerin (H. U., S. U. ve Y. U.) huzurdaki davanın davalıları I. Ö., M. O. Ö. ve C. U. hakkında şikâyette bulunduğu ve bu kişiler hakkında kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ve dolandırıcılık suçlarından dava açıldığı, yapılan yargılamada davalılardan I. Ö. hakkında görevi kötüye kullanma eylemini gerçekleştirdiği ancak bu eylemi yönünden olağanüstü zamanaşımı süresinin dolduğu, atılı suça katıldığı saptanamadığından sahte resmi evrak düzenlemek suçundan beraat kararı verildiği, M. O. Ö. ve C. U.’nun ise cezalandırılmasına karar verildiği, bu kararın Yargıtay denetiminden geçtiği ve onandığı görülmüştür.

 

2. … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdindeki E: 2003 / 107 sayılı dosya

21. Şahsıma tevdi edilen dosyanın incelenmesi neticesinde, … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdindeki E: 2003 / 107 sayılı dosyada, H. U., S. U. ve Y. U.’nun, huzurdaki davanın davacısı M. K.’ye karşı tapu iptali ve tescil davası açtığı, mahkemenin … 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki E: 2002 / 458 sayılı dosyasında verilen karara istinaden davayı kabul ederek, taşınmazın dava konusu hisselerinin bu kişiler adına tesciline ve yargılama gideri ve vekâlet ücretinin M. K.’den tahsiline karar verdiği, taşınmazın dava konusu hisselerinin H. U., S. U. ve Y. U. adına tescil edildiği ve M. K.’nin yargılama gideri ve vekâlet ücretini ödediği görülmüştür.

 

3. … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdindeki E: 2012 / 607 sayılı dosya

22. Şahsıma tevdi edilen dosyanın incelenmesi neticesinde, … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdindeki E: 2012 / 607 sayılı dosyada, huzurdaki davanın davacısı M. K.’nin, taşınmazın H. U., S. U. ve Y. U. adına tescil edilen hisseleri için temliken tescil davası açtığı, yargılama sırasında arzın bedeli olarak 2.099.928 TL bedeli mahkeme veznesine depo ettiği, taşınmazın davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği görülmüştür.

 

C. İNCELENMESİ GEREKEN HUKUKÎ SORUNLAR

23. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta davacılar vekili esasen, asıl davada, müvekkilinin 13.09.1996 tarihinde bir taşınmaz satın aldığını, bu taşınmazın satışına paydaşlardan Y. U., S. U. ve H. U. adına vekâleten davalı C. U.’nun katıldığını, bu taşınmaz üzerine otel inşa ettiğini; ancak bir süre sonra dayanak vekâletnamedeki imzaların sahte olduğu iddiasıyla dava dışı üçüncü kişilerin … 2. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2003 / 107 sayılı tapu iptali ve tescil davasını açtıklarını, bu davanın sonucunda davacının iyiniyetle satın aldığı taşınmazın mülkiyetini kaybettiğini, bunun üzerine davacının dava dışı kişilere … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde TMK m. 724 hükümleri uyarınca tapu iptali ve tescil davası ikame ettiğini, bu dava sonucunda 2.099.928-TL’nin davacıdan alınarak davalılara hisseleri oranında verilmesine karar verildiğini, satış işlemine dayanak vekâletnamedeki imzaların sahte olması sebebiyle zarara uğradığını, davalılar I. Ö. ve M. O. Ö.’nün 1512 sayılı Noterlik Kanunu m. 162 hükmü gereği zararından sorumlu olduğunu; birleşen davada ise dava konusu olaya ilişkin icra dosyasına ödenen toplam 61.400-TL’nin tahsili için … 2. İcra Müdürlüğünün E: 2011 / 3588 ve … 1. İcra Müdürlüğünün E: 2011 / 5845 sayılı dosyalarıyla takip yapıldığını, davalıların takibe itiraz ettiğini, itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın % 40’ı oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Davalılar vekilinin temel iddiası ise huzurdaki davanın temelinde davacının aynı taşınmaz için iki kez ödeme yapmış olmasının yattığı, davacının bir zararından söz edilecek ise bu zararın iptal olunan satış kapsamında ödediği meblağ olduğu, böyle bir bedeli ödediğine dair de dosyaya bir delil sunmadığı, bu nedenle davacının bir zararının bulunmadığı yönündedir.

24. Dosya kapsamında yer alan, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.12.2016 tarihli, E: 2016 / 19452, K: 2016 / 14634 sayılı ilamında da davalı noter I. Ö. ve başkâtip M. O. Ö. yönünden Noterlik Kanunu m. 162 uyarınca sorumluluklarının tartışılması gerektiği, bu sorumluluğun kapsam ve tutarının olayın oluş şekli ve TBK m. 52 hükmü uyarınca belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

25. O hâlde taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için şu soruların yanıtlanması gerekmektedir: Davacının sahte vekâletname ile hareket eden yetkisiz temsilciye ödediği satış bedeli onun zararını oluşturur mu? Davacının, arazinin müşterek maliklerine TMK m. 724 çerçevesinde arazideki müşterek mülkiyet payları üzerinde mülkiyet hakkına sahip olmak için ödediği bedel onun zararını oluşturabilir mi?

 

D. İNCELEME ve DEĞERLENDİRME

I. Davacının sahte vekâletname ile hareket eden yetkisiz temsilciye ödediği satış bedeli onun zararını oluşturur mu? Davacının, arazinin müşterek maliklerine TMK m. 724 çerçevesinde arazideki müşterek mülkiyet payları üzerinde mülkiyet hakkına sahip olmak için ödediği bedel onun zararını oluşturabilir mi?

1. Uyuşmazlığa Uygulanacak Kanun Hükümlerinin Tespiti

26. Huzurdaki uyuşmazlığa sebebiyet veren hukuka aykırı eylemler 818 sayılı eski Borçlar Kanunu zamanında meydana gelmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 1 / c. 1 şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.”

27. Bu nedenle somut uyuşmazlıkta 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun hükümlerinin uygulanması gerekir.

28. Somut uyuşmazlıkta hukuka aykırı şekilde düzenlenen bir noter vekâletnamesine dayanarak yetkisiz temsilci eliyle yapılan dolayısıyla da geçersiz olan bir satım sözleşmesi söz konusudur. Davacı, sahibi olamadığı bir arazi (müşterek mülkiyet payı) için yetkisiz temsilciye bir satış bedeli ödemiştir. O hâlde, yetkisiz temsilcinin bu zarardan sorumlu olup olmadığı hususunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bu hükümlerden bir tanesi BK. m. 41’dir. Hükmün 1. fıkrası aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.”

29. Somut olayda yetkisiz temsilcinin kendisine dayanak yaptığı vekâletnamesi davalılardan noter ve noter yardımcısı tarafından hukuka aykırı şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla davacının uğradığı bu zarardan davalı noter ve yardımcısının da sorumlu olup olmadığı hususuna da eğilmek gerekir. Noterlerin ve yardımcılarının hukukî sorumluluğuna 1512 sayılı Noterlik Kanunu m. 162’nin uygulanması gerekir. Bu hükme göre:

 “Stajyer, kâtip ve kâtip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.

Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir.”

30. Somut uyuşmazlıkta birden çok kişinin birlikte hareket ederek meydana getirdikleri bir zarar söz konusu değildir. Tam tersine olayda birden çok şahsın birlikte hareket etmeksizin ayrı hukukî sebeplerle sorumlulukları söz konusudur. Bu durum 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 51. maddesinde düzenlenmiştir ve doktrinde ve yargı kararlarında eksik teselsül hâli olarak adlandırılarak ele alınmıştır.

 

2. Haksız Fiilin Unsurları

31. Doktrinde 818 sayılı BK m. 41 / f. 1 hükmünü inceleyen Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop’a göre(1) :

“… Bu hükmün tahlili, haksız fiil sorumluluğunun gerçekleşmesi için şu dört şartın arandığını gösterir. 1) İşlenen fiil haksız, yani hukuka aykırı olmalıdır; 2) Fail kusurlu olmalıdır; 3) Bir zarar meydana gelmelidir; 4) Haksız fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmalıdır. …”

32. Somut uyuşmazlıkta bu unsurlardan özellikle zarar kavramı üzerinde durulması gerekir. Zira davacı, aslında hukuken sahibi olamayacağı bir araziyi (müşterek mülkiyet paylarını) satın almak maksadıyla yetkisiz temsilciye bir miktar para ödemiştir. Ancak davacı daha sonra araziye (müşterek mülkiyet paylarına) sahip olamadığını anlayınca bu kez arazinin gerçek maliklerinden arazinin (müşterek mülkiyet paylarının) haksız inşaat hükümlerine dayanarak (TMK m. 724) kendisine devrini istemek yoluna gitmiştir. Bu süreçte de arazinin mülkiyetini (müşterek mülkiyet paylarını) iktisap edebilmek için TMK m. 724’teki ifadesi ile arazi (müşterek mülkiyet payları) için uygun olan bedeli ödemiştir.

33. İşte sorun tam da bu noktada düğümlenmektedir. Acaba davacının zararı nasıl belirlenmelidir? Davacının zararı bir araziye (müşterek mülkiyet paylarına) sahip olacağı inancı içinde arazinin maliklerinin yetkisiz temsilcisine ödediği bedelden mi ibarettir? Yoksa davacının zararı arazinin maliklerine TMK m. 724 çerçevesinde ödediği devir bedelinden mi ibarettir?

34. Bu soruların yanıtlanabilmesi için zarar kavramının incelenmesi zorunludur.

 

3. Davacının İddialarının Zarar Kavramı Açısından İncelenmesi

35. Doktrinde Oğuzman / Öz’e göre(2) :

 “… Zarar bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalmadır. Malvarlığının zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durumla fiil sonucu aldığı durum arasındaki fark, zararı teşkil eder. … Bir kimsenin malvarlığında rızası ile vuku bulan azalma zarar değildir. …”

36. Nitekim doktrinde Eren’in de isabetle belirttiği üzere(3) :

 “… Bir kimsenin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen eksilmeye (azalmaya) maddî zarar adı verilir. Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi maddî zarar üç unsurdan oluşmaktadır. Bunlar malvarlığı, malvarlığındaki azalma ve nihayet bu azalmanın zarar görenin iradesi dışında meydana gelmesidir. …”

37. Görüldüğü üzere zararın (maddi zararın) iki unsuru bulunmaktadır. Bunlardan birincisi kişinin malvarlığında bir azalmanın meydana gelmesi, ikincisi de bu azalmanın kişinin rızası dışında oluşmasıdır. Bu iki unsur açısından somut olaya bakıldığında varılması gereken sonuç açıktır. Davacının uğradığı zarar bir araziye sahip olacağı inancı ile arazinin maliklerinin yetkisiz temsilcisine ödediği bedelden ibarettir. Dikkat edilecek olursa davacı bu bedeli öderken kendi isteği ile hareket etmiştir. Dolayısıyla ilk bakışta bu ödemeyi kendi rızası ile yaptığı için zararın ilk unsurunun dahi gerçekleşmediği düşünülebilir. Ama bu tespit doğru olmaz. Zira davacı o sırada gerçek durumu bilmemektedir. Yani ödeme yaptığı kişinin arazinin maliklerinin gerçekte temsilcisi olmadığını bilmemektedir. O hâlde sahip olmayı düşündüğü arazi için yetkisiz temsilciye ödeme yaparken bu ödemeyi rızası ile yapmadığı sonucuna varılması kaçınılmazdır. Zararın ikinci unsuru bakımından meseleye yaklaşıldığında da durum bizce açıktır. Davacının yetkisiz temsilciye yaptığı bu ödeme onun malvarlığını azaltmıştır. Bu ödeme karşılığında malvarlığına hiçbir karşılık girmemiştir.

38. Şimdi bu bilgileri davacının arazinin gerçek maliklerine ödediği uygun bedele uygulayalım. Tekrar hatırlatacak olursak zararın iki unsuru bulunmaktadır. Bunlardan biri, kişinin malvarlığında bir azalma meydana gelmesi, diğeri ise bu azalmanın kişinin rızası dışında oluşmasıdır. Somut olayda davacının arazinin gerçek maliklerine ödediği uygun bedelin bir zarar olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Zira bu durum zararın her iki unsurunu da taşımamaktadır. Gerçekten de davacı, bu tutarı kendi rızası ile ödemiştir. Yani zararın ilk şartı olan “rıza dışında oluşma” şartı somut olayda gerçekleşmemiştir.

39. Ayrıca belirtmek gerekir ki TMK m. 724 hükmü şu şekildedir:

 “Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir.”

40. Görüldüğü üzere TMK m. 724 hükmü davacıya bir zorunluluk da yüklememektedir. Dava konusu olayda, davacı M. K.’nin TMK m. 724 uyarınca arazinin maliklerine (dava dışı üçüncü kişilere) tapu iptali ve tescil davası açması ve bu yolla temliken tescil talebinde bulunması da kendi isteği ile yapmış olduğu bir tercihtir.

41. Nitekim doktrinde Eren’in de isabetle belirttiği üzere(4) ,

 “… Bazı hallerde malvarlığındaki azalma zarar görenin kısmen iradesi içinde, kısmen de iradesi dışında karma bir olay şeklinde meydana gelebilir. Örneğin haksız fiil sonunda yaralanan bir kişinin lüks bir hastanede kalıp bakım ve tedavi görmesi halinde, normal bakım ve tedavi giderleri, zarar görenin iradesi dışında meydana gelen zararı, normalin üzerindeki giderler ise, irade içinde yapıldığından, zarar olarak nitelendirilemeyecek azalmayı teşkil eder. …”

42. Meseleye zararın ikinci şartı olan “malvarlığında azalma” şartı açısından baktığımızda da durum şudur; arazinin gerçek maliklerine ödenen uygun devir bedeli açısından bu şart da gerçekleşmemiştir. Zira davacı arazinin gerçek maliklerine yaptığı bu ödeme üzerine o ana kadar sahibi olamadığı arazinin mülkiyetini (müşterek mülkiyet paylarını) iktisap etmiştir. Yani ödediği bedel karşılığında o ana kadar sahibi olamadığı arazinin mülkiyet hakkı (müşterek mülkiyet payları) onun malvarlığına girmiştir. Üstelik dikkat edilecek olursa, davacının arazinin gerçek maliklerine ödediği bedel mahkemece atanan bilirkişiler eliyle saptanan, TMK m. 724’ün ifadesi ile “uygun bedel”dir. Eğer davacı bu arazi için haksız fiil nedeniyle gerçek değerinin üzerinde bir bedel ödemek zorunda kalmış olsa idi ancak o zaman arazinin gerçek değeri ile fiilen ödenen tutar arasındaki farkın davacının uğradığı zarar olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği tartışılabilirdi.

43. Bu noktada bir hususa daha işaret etmek gerekir. Doktrinde Oğuzman / Öz’ün de isabetle belirttiği üzere(5) :

“… Fakat bir kimsenin maruz kaldığı bir haksız fiil sebebiyle yapmak zorunda kaldığı masraf, yüklendiği borç zarardır. …”

44. Bu cümleden hareketle, akla, davacının arazinin gerçek maliklerine yaptığı ödemenin onun tam manasıyla rızası ile yapılan bir ödeme olmadığı, arazi üzerinde iyi niyetle yaptığı otelin mülkiyetini iktisap edebilmek için kendisine karşı işlenen haksız fiil nedeni ile yapmak zorunda kaldığı bir masraf olduğu, dolayısıyla da bu ödemenin onun gerçek anlamda rızası ile yapılan bir ödeme olmadığı düşüncesi gelebilir. Ancak bu düşünce de davacının arazinin gerçek maliklerine yaptığı ödemenin onun zararı olarak kabul edilmesine imkân veremez zira bu noktada zararın ikinci unsuru olan malvarlığında azalma unsurunun gerçekleşmediği gözden uzak tutulamaz. Gerçekten de hemen yukarıda da vurguladığımız üzere davacı arazi maliklerine yaptığı bu ödeme karşılığında daha önce sahibi olamadığı arazinin mülkiyet hakkının sahibi hâline gelmiştir. Üstelik yine yukarıda da vurguladığımız üzere davacının arazi maliklerine ödediği bedel mahkemece atanan bilirkişiler eliyle saptanan arazinin objektif piyasa değerine uygun olan bir bedeldir.

45. Kısacası davacının TMK m. 724 çerçevesinde kendi isteğiyle açmış olduğu bir dava neticesinde arazinin gerçek maliklerine kendi isteği ile ödediği ve karşılığında üzerinde daha önce otel inşaat ettiği arazinin mülkiyetini (müşterek mülkiyet paylarını) iktisap ettiği 2.099.928 TL tutarın, davacının zararı olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.

46. Bu noktada bir hususun daha vurgulanması yerinde olur. Davacının 1996 yılında yetkisiz temsilciyle yapmış olduğu işlem geçerli bir satış işlemi değildir. Bu satış işlemi neticesinde davacı lehine tapuda yapılan tescil işlemi yolsuzdur. Yani davacı 1996 yılında söz konusu taşınmazın mülkiyetini hiçbir şekilde kazanamamıştır. Davacı bu taşınmazın mülkiyetini ancak ve ancak arazi malikleri aleyhine haksız inşaat hükümlerine dayalı olarak TMK m. 724 çerçevesinde açtığı dava neticesinde 2011 yılında kazanmıştır. Davacının ödemiş olduğu 2.099.928 TL de arazinin kendisine devri için ödediği bedeldir.

47. Yani davacının meseleyi “Ben bu araziyi bir kez satın almış idim, bedelini ödemiş idim sonra haksız fiil nedeniyle arazimin mülkiyetini yitirdim ve onu tekrar ikinci kez bir bedel daha ödeyerek yeniden satın almak zorunda kaldım!” şeklinde takdim etmesi gerçeği yansıtmamaktadır. Zira davacı, yetkisiz temsilciye yaptığı ödemeyle bu arazinin hiçbir zaman maliki hâline gelmemiştir. Yukarıda da vurguladığımız üzere davacının yetkisiz temsilci ile yaptığı satış sözleşmesi geçersizdir dolayısıyla da tapuda kütüğünde daha önce davacı lehine yapılan tescil yolsuz tescildir. Esasen bu nedenledir ki arazinin malikleri tapu kütüğünün düzeltilmesi (uygulamadaki adıyla tapu iptali ve tescil) davası açarak bu yolsuz tescili iptal ettirebilmişler ve arazinin tekrardan tapuda kendi adlarına tescil edilmesini sağlayabilmişlerdir. Aksi olsa idi, yani davacı, iddia ettiği gibi araziyi yetkisiz temsilciye yaptığı ödeme üzerine iktisap etmiş olsa idi arazinin maliklerinin açtığı tapu kütüğünün düzeltilmesi davasının reddi gerekirdi.

48. Kısacası meselenin özü şudur. Davacı, huzurdaki davada ancak haksız fiil nedeniyle bir arazinin maliklerinin yetkili temsilcisi olduğunu düşündüğü, gerçekte ise onların temsilcisi olmayan bir kişiye bir miktar para ödediğini, bu paranın onun rızası dışında malvarlığının azalmasına neden olduğunu, bu tutar kadar zarara uğradığını dolayısıyla da bu zararının giderilmesi gerektiğini ileri sürebilir. Davacının arazinin malikleri (dava dışı üçüncü kişiler) aleyhine açmış olduğu dava neticesinde söz konusu arazi (müşterek mülkiyet payları) için ödediği tutar onun için bir zarar olarak nitelendirilemez. Dolayısıyla davalılar I. Ö. ve M. O. Ö. davacının ödediği bu tutardan sorumlu tutulamazlar.

49. Tekrar vurgulayacak olursak davacının somut olay çerçevesinde bir zararından söz edilecekse bu zarar ancak onun 1996 yılındaki geçersiz satış işlemi sırasında yetkisiz temsilciye ödemiş olduğu bedelidir. Dolayısıyla davalılar I. Ö. ve M. O. Ö. 1512 sayılı Noterlik Kanunu m. 162 hükmü uyarınca ancak bu satış bedelinden sorumlu tutulabilir. Haksız fiilden sorumlu kişilerin mağdura temerrüt faizi ödemekle yükümlü oldukları izahtan varestedir.

50. Ayrıca belirtmek gerekir ki davacı, sahte vekâletname nedeniyle kaybettiği dava çerçevesinde dava harç ve masraflarını ödemek zorunda kalmıştır. Bu dava masrafları da davacının haksız fiil nedeniyle uğradığı zararlar arasında girer. Ancak, bu dava için bizden hukukî mütalaa hazırlamamızı talep eden tarafın bize yaptığı açıklamalara göre, davacının sahte vekâletname nedeniyle aleyhine açılan ve kaybettiği tapu iptali ve tescil davası çerçevesinde uğradığı zararlar (dava harç ve masrafları) kendisine ödenmiştir.

 

E. SONUÇ

Yukarıda yapılan açıklamalar ve bilimsel değerlendirmeler çerçevesinde varılan sonuçlar şunlardır:

1. Davacının uğradığı zarar 1996 yılındaki hukuka aykırı satış işlemi sırasında yetkisiz temsilciye ödemiş olduğu bedelden ibarettir.

2. Davacının haksız inşaat hükümlerine dayanarak arazinin gerçek maliklerine kendi rızası ile açmış olduğu bir dava neticesinde ödediği 2.099.928 TL tutarın, onun zararı olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Zira zarar bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen eksilmedir. Somut olayda bu ödeme hem davacının rızası ile yapılmıştır hem de davacı bu ödeme karşılığında o ana kadar sahibi olamadığı arazinin mülkiyetini (müşterek mülkiyet paylarını) iktisap etmiştir. Üstelik ödediği bedel mahkemece atanan bilirkişiler eliyle yapılan bir değerlendirme sonucunda saptanan uygun bedeldir.

3. Bir an için davacının haksız inşaat hükümlerine göre arazinin gerçek maliklerine yaptığı bu ödemenin onun rızası ile gerçekleşmediği kendisine karşı işlenen haksız fiil nedeniyle böyle bir masraf yapmak zorunda kaldığı düşünülebilir ise de bu düşünce davacının arazinin gerçek maliklerine yaptığı ödemenin bir zarar olarak nitelendirilmesine neden olamaz. Zira davacının yaptığı bu ödeme karşılığında malvarlığının aktifine bir arazinin mülkiyet hakkı (müşterek mülkiyet payı) girmiştir.

4. Somut uyuşmazlıkta meselenin davacının daha önce sahibi olduğu bir taşınmaz için adeta iki kez satış bedeli ödediği ve bu ikinci bedelin onun zararını oluşturduğu şeklinde nitelendirilmesi mümkün değildir. Zira davacı daha önce arazinin mülkiyetini iktisap edememiştir. Tapuda kütüğünde daha önce, davacının yetkisiz temsilci ile yaptığı satış sözleşmesine dayanılarak davacı adına yapılan tescil yolsuzdur. Zaten bu tescil yolsuz olduğu içindir ki taşınmazın gerçek malikleri taşınmazın tapu kütüğünde tekrar kendi adlarına tescilini sağlayabilmişlerdir.

Saygılarımla.


… 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN KARARI
(T: 14.10.2020, E: 2017 / 197, K: 2020 / 366)


“… Davacının zararı taşınmazın tapusunun iptali ile ortaya çıkan zarar olup zararın doğduğu tarih, 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/107 esas sayılı tapu iptali, tescil davasının kesinleşme tarihi olup kesinleşme tarihinin 21.03.2011 olduğu, bu tarih itibariyle iptaline karar verilen hisse değerlerinin toplamının 2.082.423,39 TL olduğu anlaşılmıştır. Olayların oluş şekli uyarınca davacının TBK 52. madde uyarınca zarar görenin zararın artmasına etkili olup olmadığı, zararın artmasına sebebiyet verip vermediği incelendiğinde; dava konusu taşınmaz olan … parselin 13.09.1996 tarih ve 5717 yevmiye numaralı satış işlemi ile … davacıya satıldığı, H. U.’nun C. U.’nun annesi olduğu, evlerinin birbirine yakın olduğu, davacı tarafın Y. U., S. U. ve H. U. ile taşınmazı satın almadan da görüştüğü, taşınmazın satışı konusunda anlaştıklarını ifade etmiştir. Davacı taraf diğer tapu malikleri O. U., Ş. B. ile bizzat görüşerek taşınmazı satın aldığı ancak H. U.’un oğlu olan C. U. aracılığı ile Y., S. ve H.’nin yerini satın aldığı, Ağır Ceza dosyasına yansıyan deliller incelendiğinde; en azından davacı tarafın inşaat alanına yakın ikamet eden Y., S. ve H. ile ön görüşme yapılmış olsa idi vekaletnamenin sahte olduğunu davacının anlayabileceği ancak davacının ön görüşme yapmasının zorunlu olmadığı, mahkememizce bozma ilamına uyulduğu anlaşılmakla TBK 52. madde uyarınca tespit edilen zararın hakkaniyet gereği %10 oranında tenzil edilerek gerek ağır ceza dosyasına yansıyan deliller, vekaletnamenin sahte olması, taşınmazın hisse oranında iptaline karar verilmiş olması sebebiyle zararın doğduğu tarihin (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi … Esas … Karar sayılı) tapu iptali tescil davasının kesinleştiği tarih olduğu, yapılan hesaplamanın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla davanın kısmi dava olarak açıldığı, 300.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren, bakiye bedelin ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile beraber açılan davanın kısmen kabulüne, … hakkaniyet indiriminin … yargılama gideri ve vekalet ücreti taktirinde dikkate alınmamasına aşağıdaki şekilde karar verilmiştir. HÜKÜM: 1-Açılan davanın KISMEN KABULÜ ile 2-300.000,00 TL dava tarihinden itibaren geriye kalan 1.782.423,39 TL’nin TBK 52. Madde uyarınca belirlenen miktarın %10 tenzili ile 1.604.181,05 TL ıslah tarihi olan 25/03/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile beraber davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine …”




 

 

 

 

 

 

 

 

 




* Bu hukukî mütalaa 24.01.2020 tarihinde kaleme alınmıştır.

(1) Selahattin Sulhi Tekinay / Sermet Akman / Halûk Burcuoğlu / Atilla Altop; Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s: 475.

(2) M. Kemal Oğuzman / M. Turgut Öz; Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul, 2010, s: 514.

(3) Fikret Eren; Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul, 2006, s: 473.

(4) Eren, age, s: 477.

(5) Oğuzman / Öz, age, s: 514.

Tasarım ve yazılım NEVRES ürünüdür.
Av. Prof. Dr. İlhan Helvacı Hukuk Bürosu
Quasar Tower, No: 2807, Büyükdere Caddesi, No: 76, 34394, Şişli, İstanbul – Türkiye
Tel: +90 212 263 35 25 Faks: +90 212 263 35 26
X