• Üst Hakkı • Bağışlama Sözleşmesi • Yüklemeli Bağışlama • Yüklemenin Haklı Sebeple Yerine Getirilememesi • Kusursuz İfa İmkânsızlığı • Bağışlamadan Rücu Hâlinde Bağışlayanın İade Talebinin Nispi Nitelikte Olması • Bağışlamadan Rücuda Bağışlananın İstem Tarihindeki Zenginleşmesi Ölçüsünde Bağışlama Konusunu Geri Vermekle Yükümlü Olacağı (TBK m. 295)
HUKUKÎ MÜTALAA*
A. GİRİŞ
İstanbul Barosu avukatlarından Sayın Av. B. B., Av. B. A. ve Av. Y. Y. şahsıma müracaat ederek … 4. Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde E: 2012 / 487 sayılı dosya ile görülmekte olan bir dava hakkında yazılı olarak hukukî mütalaa hazırlamamı talep etmiştir.
Uyuşmazlığa ilişkin olarak tarafıma tevdi edilen dosyadaki tüm belgeler tamamen tarafsız ve objektif bir bakış açısıyla ele alınmış ve aşağıdaki bilimsel değerlendirmelere gidilmiştir.
B. İDDİA ve SAVUNMANIN KISA ÖZETİ
I. Dava Dilekçesinin Özeti
Davacı M. Anonim Şirketi vekili, 23.07.2012 tarihli dava dilekçesinde özetle:
1. Müvekkilinin … Mevkii’nde bulunan 183, 522, 549 numaralı parseller ile … mevkii 581 ve 582 numaralı parselleri … Tapu Sicil Müdürlüğünce düzenlenen 28 Nisan 1988 tarih ve 1374 yevmiye numaralı resmi senetle davalılardan X. Vakfı’na bağışladığını,
2. Bu taşınmazların üçüncü şahıslara devir, temlik, ipotek edilmemesi ve M. ailesi ibaresinin mahal olarak yapılacak tesisisin adının yanında bulunması, M. ailesinin herhangi bir mensubunun talebi olması hâlinde şeref üyeliği bahşedilmesi kaydıyla bağışladığını,
3. Bu bağışın esasen davalıların daha önce 23.02.1988 tarihli yazısı ile bu şartlarla yapılacak bir bağışı kabul ettiğini bildirmesi üzerine gerçekleştirildiğini,
4. Bağışlamanın amacının ilgili taşınmazlar üzerinde eğitim ve sportif tesisler kurulması olduğunu, hâl böyle olmasına rağmen davalının taşınmazlar üzerinde bağışlama amacına uygun çalışmalar yapmadığını, durumun davalıya birçok kez bildirildiğini ve davalının 08.07.1996 tarihli ve 27.07.1996 tarihli bildirimlerle uyarıldığını,
5. Anılan uyarılara rağmen taşınmaz üzerinde işlem yapılmaması üzerine 01.04.2011 tarihli ve 10549 numaralı bildirim ile bağışlama şartına aykırı işlem yapılmamasının ihtar edildiğini,
6. Bu bildirime cevaben davalılardan X. Vakfı’nın 22.08.2011 tarihli yazısı ile taşınmazdaki tapuya ilişkin değişikliklerin yanı sıra dava konusu taşınmazları bağışlama şartına aykırı olarak diğer davalı X. Üniversitesine üst hakkı tesisi suretiyle kırk dokuz seneliğine devrettiğini bildirdiğini,
7. Dava konusu taşınmazlardan 183, 549, 582 numaralı parsellerin başlangıçta … Tapu Sicil Müdürlüğünde kayıtlı olduklarını, ancak ilçe sınırlarının değişmesi ile … Tapu Sicil Müdürlüğünde kayıtlı hâle geldiklerini,
8. 183 numaralı parselin 735 numaralı parsele, 549 numaralı parselin 740 numaralı parsele, 582 numaralı parselin 685, (737 ve 739) numaralı parsellere dönüştüğünü, diğer parsellerin kamulaştırıldığını, kalan taşınmazların (735, 740, 737, 739 parsellerin) toplamının 66,174 m2 olduğunu,
9. Müvekkilinin, 12.10.2011 tarih 17327 numaralı bildirimle bağışlama şart ve amacına aykırı olan işleme muvafakat ve icazetinin bulunmadığını bildirdiğini,
10. Davalılardan X. Üniversitesinin üçüncü kişi konumunda bulunmasına rağmen bağış şartlarını bilerek taşınmazı devraldığını dolayısıyla kötü niyetli olduğunu, onun iyiniyetinin korunmasının söz konusu olamayacağını,
11. Müvekkilinin 04.05.2012 tarihli ve 0871 sayılı ihtarname ile dava konusu taşınmazların bağışından rücu ettiğini ve taşınmazların otuz gün içinde her türlü takyidattan arınmış olarak iadesinin gerektiğini ihtar ettiğini,
12. İhtar süresi zarfında iadenin gerçekleşmediğini iddia etmiş ve davanın kabulü ile bağış şartlarının yerine getirilmemesi ve bağış şartına aykırı işlemler yapılması nedeniyle … tapusuna kayıtlı toplam 66.174 m2’lik 735, 740, 737, 739 numaralı parsellerin istirdadını, bu bağlamda X. Üniversitesi lehine tesis edilen üst hakkının ve bağış konusu taşınmazların tapu kaydının iptali ile tapuda müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
II. Davalı X. Üniversitesi’nin Cevap Dilekçesinin Özeti
Davalı X. Üniversitesi vekili, 05.09.2012 tarihli cevap dilekçesinde özetle;
1. X. Vakfı’nın, 31.03.2003 tarihinde, … ilçesi, … mevkii, 40 parsel sayılı 89.125 m2 yüzölçümlü tarla vasıflı, 735 parsel sayılı 15.001 m2 yüzölçümlü çayır vasıflı, 737 parsel sayılı 27.069 m2 yüzölçümlü tarla vasıflı, 739 parsel sayılı 14.901 m2 yüzölçümlü tarla vasıflı, 740 parsel sayılı 9.203 m2 çayır vasıflı taşınmazların tamamı üzerinde, çıplak mülkiyetleri uhdesinde kalmak kaydıyla, kırk dokuz yıllığına müvekkili X. Üniversitesine irtifak hakkı şeklinde üst hakkı tesis ettiğini,
2. X. Üniversitesi’nin kendi lehine tesis edilen bu üst hakkına dayanarak davaya konu taşınmazlar üzerinde X. İlköğretim Okulu, Çok Maksatlı Oditoryum Binası ile öğrencilerin ve X. Spor Kulübü oyuncularının yararlanması amacıyla kapalı spor salonu inşa ettirip faaliyete geçirdiğini,
3. X. Üniversitesi’nin TMK m. 1023 uyarınca anılan taşınmaz üzerinde iyi niyetle sınırlı ayni hak elde ettiğini, onun iyi niyetinin korunması gerektiğini, davacının müvekkilinin kötü niyetini ispatlaması gerektiğini, davacının sadece kötü niyet iddiasında bulunup bu iddiasını ispatlayamadığını, esasen ispatlamasının da mümkün olmadığını, zira taşınmazın şartlı bağışlandığına dair tapu kütüğünde herhangi bir kayıt bulunmadığını,
4. X. Vakfı ile X. Üniversitesi arasındaki üst hakkına ilişkin sözleşmenin M. Anonim Şirketi ile X. Vakfı arasındaki bağışlama sözleşmesine aykırı olmadığını,
5. Bağışlama sözleşmesinde taşınmazların herhangi bir sebeple üçüncü kişilere devir, temlik ve ipotek edilmesinin yasaklandığını, böylece bağışlayanın, bağış konusu taşınmazların bağışlananın elinden çıkmasının önüne geçmek istediğini, hâlbuki müvekkili lehine kurulan irtifak hakkının taşınmazların bağışlanan tarafın elinden çıkmasına neden olmadığını, bir diğer söyleyişle müvekkili lehine kurulan irtifak hakkının bağışlanan tarafın taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkını yitirmesine neden olmadığını,
6. Davacının taşınmazlar üzerinde bağışlama sözleşmesinin eğitim ve spor tesisleri kurmaya yönelik amacına uygun şekilde tesisler yapılmadığına ilişkin iddialarının aksine davaya konu taşınmazlar üzerinde müvekkili üniversite tarafından hem X. İlköğretim Okulunun hem de Çok Maksatlı Oditoryum Binasının ve Kapalı Spor Salonu yapılmasının bağışlama amacına uygun olduğunu zira bu taşınmazların gençlerin eğitim ve sportif faaliyetlerine hizmet edeceğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
III. Davalı X. Vakfı’nın Cevap Dilekçesinin Özeti
Davalı X. Vakfı vekili, 04.09.2012 tarihli cevap dilekçesinde özetle;
1. Resmi senette “eğitim ve spor tesislerinin kurulması” amacıyla bir bağışlama yapıldığına ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığını,
2. Böyle resmi senette zikredilmeyen bir bağışlama amacının yerine getirilmediğinden söz edilerek bağışlamadan rücu edilemeyeceğini, esasen davacının bu iddialara dayalı ihtarnamelerinin herhangi bir hukukî değerinin bulunmadığını,
3. Müvekkilinin amacının da bağışlama konusu taşınmazlar üzerinde eğitim ve sportif amaçlı tesisler kurmak ve eğitime destek vermek olduğunu, bu amaçla çeşitli çalışmalar yaptığını, bu çalışmalarını 05.11.2009 ve 26.10.2010 tarihli yazılar ile davacıya bildirdiğini,
4. Bağış konusu arazi üzerinde 500 kişilik bir kapalı spor salonu inşaatının sona erdiğini, ilk öğretim okulu binası ve bunun alt yapı tesislerinin ve oditoryum inşaatına başlandığını ve kısa süre içinde tamamlanacağını,
5. Bağışlama konusu taşınmazlar üzerinde açık spor alanları, çevre düzenlemesi, yüzme havuzu, revir, ilkokul öğrenci ve öğretmenleri için lojman ve iletişim araç gereçlerine yönelik inşaat faaliyetlerinin devam ettiğini, gelecek yıllarda sporla ilgili başkaca inşaat faaliyetlerinin planlandığını, dolayısıyla davacının bağışlama amacına uygun çalışma yapılmadığına dair iddialarının doğru olmadığını,
6. Davacı M. Anonim Şirketi’nin 1988 yılında müvekkili X. Vakfı’na daha önce bağışladığı beş adet parsele bitişik 89.125 m2 yüzölçümünde bir başka parsel daha bağışladığını, bu parselin 40 numaralı parsel olduğunu, bu parsele ilişkin bağışlamada herhangi bir kayıt veya şarta yer verilmediğini, bilakis tapu kaydında ve tapu senedinde kayıtsız ve şartsız hibe şerhi bulunduğunu, özellikle 40 sayılı parsel bakımından bağış şartına uyulmadığı iddiasının hiçbir dayanağının bulunmadığını, esasen bu parselin davaya konu da edilmediğini,
7. Diğer bağışlama konusu parseller bakımından da bağışlama sözleşmesinde öngörülen yükümlülüklerden hiçbirinin ihlal edilmediğini zira diğer davalı X. Üniversitesi lehine üst hakkı tesis edilmesinin bağışlama konusu taşınmazların “devir, temlik, ipotek edilmesi veya satılması” olarak değerlendirilemeyeceğini,
8. X. Vakfı’nın ekonomik durumunun bir kampüs dâhilinde eğitim tesisleri inşa etmeye yeterli olmadığını bu nedenle X. Üniversitesi’ne müracaat ettiğini, üniversitenin katma bütçedeki tahsisatla kampüs inşaatlarını yapmayı kabul ettiğini,
9. Bunun üzerine X. Vakfı’nın 31.03.1998 tarihli bir yazı ile … Vakıflar Genel Müdürlüğüne başvurup mülkiyetindeki bağışlama konusu parseller üzerinde X. Üniversitesi lehine 49 yıl süreli bir irtifak hakkı tesisi için izin istediğini,
10. Vakıflar Genel Müdürlüğünün 23.10.1998 tarihli ve 26661 sayılı yazısı üzerine bağışlama konusu taşınmazlarda X. Üniversitesi adına bedelsiz ve 49 yıl süre ile üst hakkı tesis edildiğini,
11. Kurulan bu üst hakkının 23.10.1998 tarihli yetki belgesine göre “sürekli nitelikte olan ancak bağımsız nitelikte olmayan ve tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmeyen, tapu kütüğünün irtifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyetleri sütununa kaydedilen” bir haktan ibaret olduğunu,
12. Davacı bağışçının isteminin hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğini zira bağışlama yapıldığı sırada parsellerin metrekaresinin satış bedelinin yaklaşık 2 TL olduğunu hâlbuki dava tarihinde parsellerin metrekaresinin 536 dolara yükseldiğini, bağışlayan tarafın asıl amacının yoksun kaldığı bu ekonomik menfaate yeniden kavuşmak olduğunu, onun bu tutumunun TMK m. 2’deki dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ve böyle bir iddianın kabul edilemeyeceğini ileri sürmüş ve davanın reddini talep etmiştir.
IV. Davacının Cevaba Cevap Dilekçesinin Özeti
Davacı vekili, 01.10.2012 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde öncelikle dava dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş, ardından özetle;
1. 40 numaralı parselin koşulsuz bağışlandığını, bu nedenle anılan parsel üzerinde yapılan tesislerin dava konusu taşınmazlar üzerinde yapılmış gibi sunulduğunu, oysaki dava konusu taşınmazlar üzerinde hiçbir çalışma yapılmadığını bu konuda ortada bir proje dahi bulunmadığını,
2. Her iki davalının da taşınmazların eğitim ve spor tesisi kurulması şartı ile bağışlandığını kabul ettiğini ileri sürerek davalıların savunmalarının reddi gerektiğini iddia etmiş ve ayrıca dava konusu taşınmazlar ve üst hakkı üzerine üçüncü şahıslara devir, temlik ve ipotek tesisinin önlenmesi için ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir.
V. Davalı X. Vakfı’nın Düplik Dilekçesinin Özeti
Davalı vakıf vekili, 05.11.2012 havale tarihli düplik dilekçesinde özetle davacının tedbir talebinin reddi gerektiğini zira müvekkili vakıf lehine tesis edilen üst hakkının bağımsız nitelikte olmadığını, bu nedenle tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydının mümkün olmadığını, ayrı bir sayfaya kaydedilmeyen üst hakkının tasarruf işlemlerine konu olamayacağını ileri sürmüştür.
Davalı vekili, dilekçesinin devamında cevap dilekçesindeki savunmalarını yinelemiş ve davacı şirket bakımından somut olayda bağışlamadan rücu şartlarının oluşmadığını öne sürerek davanın reddini istemiştir.
C. MAHKEMEYE SUNULAN HUKUKÎ MÜTALAALAR
I. Davalının Talebi Üzerine Hazırlanan Hukukî Mütalaa
Davalının talebi üzerine Prof. Dr. … tarafından kaleme alınan hukukî mütalaada, vakfın X. Üniversitesi lehine üst hakkı kurmuş olmasına karşın bağış konusu taşınmazların mülkiyetine sahip olmayı sürdürdüğü, ayrıca tesis edilen bu üst hakkının bağış amacına ters düşmediği bilakis onu gerçekleştirmeye yönelik olduğu belirtilmiştir.
Prof. Dr. …’e göre, davacının iddiası bağışlama sözleşmesine aykırı olmakla beraber dürüstlük kuralına da aykırılık oluşturmaktadır. Mütalaada, davayı açmak için on dört yıl bekleyen davacının haklı güvenle bağdaşmayan bir tutum içine girmiş olduğu ve böylece çelişkili davranış yasağını çiğnediği ileri sürülmüştür.
Mütalaada ayrıca somut olayda davacının bağışladığı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile kendi adına tescil edilmesini istemesinin de hakkın kötüye kullanılması hâli oluşturduğu zira davacının asıl amacının güncel değerleri çok artmış olan bağışlama konusu taşınmazlara sahip olmak olduğu bu nedenle davacının iddialarının hukuken kabul edilmemesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
II. Davacının Talebi Üzerine Hazırlanan Hukukî Mütalaa
Davacının talebi üzerine, … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Hukuk Ana Bilim Dalı emekli öğretim üyesi Prof. Dr. … ve Doç. Dr. … tarafından kaleme alınan 28.04.2014 tarihli hukukî mütalaada; bağışlama amacının taşınmazlar üzerinde eğitim ve sportif amaçlı tesisler kurmak olduğu, bağışlanan taşınmazlar üzerinde herhangi bir yapılaşma olmadığı, üst hakkı kurulmasının herhangi bir sebeple üçüncü şahıslara devir, temlik, ipotek edilmemesi ve satılmaması koşuluna ilişkin yüklemeye aykırılık oluşturduğu, M. ailesi ibaresinin mahal olarak yapılacak tesisin yanında bulunması koşuluna ait yüklemeye aykırılığın mevcut bulunduğu, tüm bu nedenlerle bağışlamanın temel koşulunun gerçekleşmemesi ve bağışlanan yüklemelere aykırı davranışlar nedeniyle taşınmazların iadesi ve tapu iptali gerektiği sonuçlarına varılmıştır.
D. DOSYAYA SUNULAN RAPORLARIN ÖZETİ
I. Fen Bilirkişi Raporunun Özeti
Dava konusu 735, 737, 739 ve 740 sayılı parsellere ilişkin 16.12.2013 tarihli fen bilirkişi raporunda özetle; 10.12.2013 tarihinde dava konusu taşınmazların bulunduğu keşif mahalline gelindiği, dava dosyası içeriğinde ve zemininde yapılan tetkik ölçüm ve incelemeler sonucunda keşif tarihi itibariyle herhangi bir yapılaşmanın bulunmadığı, parsellerin herhangi bir uygulama görmemiş olduğu ve kadastral parsel olarak zeminde (Tarla) vasıflı parseller olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
II. Bilirkişi Raporunun Özeti
… 4. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan 04.03.2014 tarihli bilirkişi raporunda şu açıklamalar yer almaktadır:
“… Davaya konu olan 735, 737, 739, 740 sayılı parsellerin toplam yüzölçümünün 66.174,00 m2 olup üstünde herhangi bir yapılaşma olmadığı tespit edilmiştir. … Dava dışı 40 parselin … Belediyesine bağlıyken İmar ve Şehircilik Müdürlüğünden 14.10.2005 / 976 imar durumu verilmiş olup 2006 / 7787 sayılı yapı ruhsatı alınmıştır ve bu parseldeki inşaatların 10.12.2013 tarihindeki keşif anında devam ettiği görülmüştür.
Sözleşmenin iptali istenen eski … ilçesi, yeni … ilçesi … çiftliği … mevkii; 735, 737, 739, 740 sayılı parsellerin, üstünde yapı olmamasından dolayı sadece 4 adet parselin toplam yüzölçümü olan 66.174, 00 m2’nin dava tarihinde harca esas dava değeri: 66.174,00 x 600.00 TL / m2 = 39.704.400 TL olarak hesap ve takdir edilmiştir. …”
III. Özel Teknik Raporun Özeti
… Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Yüksek Mimar Şehir Plancısı Prof. Dr. … ile … Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Ziraat Yüksek Mühendisi Prof. Dr. … tarafından hazırlanan 19 Mart 2014 tarihli raporda aşağıdaki açıklamalar yer almaktadır:
“… 735, 737, 739 ve 740 nolu parsellerde, 737 ve 739 nolu parselin büyük çoğunluğunun “YEŞİL ALAN”, bu iki parselden artan kalan küçük bölüm ile 735 ve 740 nolu parsellerin “FUAR ALANI” kullanışlarına ayrıldığı, dört parselin tarımsal açıdan “Mutlak Korunması Gerekli Alan” statüsünde olduğu, jeolojik açıdan ise 735 ve 740 nolu parsellerin “QAL - YÜZEK BİRİKİNTİLER – AYRILMAMIŞ ALÜVYON”, 737 ve 739 nolu parsellerin “JE3 – AYRINTILI JEOTEKNİK ETÜT GEREKTİREN ALANLAR” zemin yapısı özelliklerini taşıdığı görülmektedir. … Ayrıca söz konusu alan yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında “Rezerv Yapı Alanı” olarak belirlenmiştir. … Bu karardan da anlaşıldığı gibi, bu alanların rezerv imar alanı olarak ilan edilmesi yalnızca doğal afetler kapsamında ve kararın 3. maddesi gereği Şehircilik ve Çevre Bakanlığının yetkisine bırakılmıştır. Bir başka ifade ile alanda bireylere ve kurumlara yönelik imar hakkı yoktur. …”
E. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
… 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin T: 10.06.2014, E: 2012 / 487, K: 2014 / 308 sayılı gerekçeli kararında özetle; davalı X. Vakfı’nın diğer davalı X. Üniversitesi lehine kırk dokuz yıllığına üst hakkı tesis ettiğinde bağışlama şartlarında yazılı olan kurallara aykırı davranmadığı, üst hakkı kurulmasının taşınmazın devri, temliki ya da ipotek edilmesi anlamına gelmediği, M. ailesinin isminin tesislerde bulunması ve ileride şeref üyeliği bahşedilmesi konusundaki edimlerin yerine getirilip getirilmediği hususunun bu aşamada değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu hâli ile bağıştan rücu koşullarının gerçekleşmediği, dava konusu taşınmazlar üzerinde eğitim ve sportif amaçlı tesislerin tamamlanmasından sonra diğer bağışlama şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilebileceği ve üst hakkının kuruluşundan sonra uzunca bir zaman geçmesinin ardından uyuşmazlığın ortaya çıkmasında davacı yanın TMK m. 2’de belirtilen iyi niyet kurallarına uygun davranmadığı tespit edilmiş olup davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
F. TEMYİZ SÜRECİ
I. Davacının Temyiz Talebinin Özeti
Davacı vekili, 25.08.2014 tarihli dilekçesi ile … 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin T: 10.06.2014, E: 2012 / 487, K: 2014 / 308 sayılı gerekçeli kararını temyiz etmiştir. İlgili dilekçede bağışlama konusu taşınmazlar üzerinde üst hakkı tesisi suretiyle üçüncü kişiye devredilmesinin bağış şartlarına aykırı olduğu, şartlı olarak bağışta bulunulan taşınmazlara ilişkin şartların gerçekleşmediği ve bu sebeple iadesinin gerektiği iddia edilmiştir. Ayrıca yatırılan harç miktarının yanlış gösterildiği, iade edilmesi gereken harç miktarının da 676.938,25 TL olduğu belirtilmiştir.
II. Davalı X. Vakfı’nın Temyize Cevap Dilekçesinin Özeti
Davalı vakıf vekili 24.09.2014 tarihli dilekçesinde özetle; bağışlanan arazilerin hiçbir şekilde devir, temlik veya ipotek edilmediğini dolayısıyla da bağışlama şartına aykırılığın söz konusu olmadığını, X. Üniversitesi lehine tesis edilen üst hakkının tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmediğini, dava konusu yapılmayan ancak dava konusu parsellerin hemen bitişiğinde yer alan, şartsız ve yüklemesiz olarak müvekkili vakfa bağışlanan 40 parsel sayılı arazi üzerinde, X. İlköğretim Okulu, Çok Maksatlı Oditoryum Binası ve Kapalı Spor Salonunun inşaatının hâlen devam ettiğini, diğer parsellerin pek çok başvuru ve girişimlere rağmen imara açılmadığını, davacının aradan geçen zaman zarfında müvekkil vakıfta haklı bir güven tesis ettiğini ve bu iddialarıyla birlikte açıkça dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı davrandığını, davacının devrettiği sırada değeri çok düşük olan ancak aradan zaman geçmesiyle sonradan değerlenen arazilere sahip olma amacı taşıdığını, davacının BK m. 246 (TBK m. 297) uyarınca bağıştan dönme hakkının 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunu ancak davacının iddia ettiği dönme sebeplerini yıllar önce öğrendiğini ve buna istinaden davacının dava hakkının düştüğünü ileri sürmüştür.
III. Davacının Talebi Üzerine Hazırlanan Hukukî Mütalaa
Davacının talebi üzerine, … Üniversitesi Medenî Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. … tarafından kaleme alınan hukukî mütalaada; taraflar arasında koşula bağlı bağışlama veya amaca bağlı bağışlama nitelemesine konu olmayan tipik yüklemeli bağışlama sözleşmesi bulunduğu, bağışlama konusu taşınmaz da olsa yüklemenin resmi senette yer almasının zorunlu olmadığı, davalı vakfın yapma ve yapmama şeklindeki yüklemeleri yerine getirmemiş olduğu, davacının uzun süre aynen ifayı talep ettiği ve geri alma hakkını bu nedenle kullanmadığı, taşınmaz üzerinde diğer davalı üniversite lehine üst hakkı tesis edilmesinin yapmama şeklinde yüklemeye aykırılık teşkil ettiği, yine taşınmaz üzerinde hiçbir tesisin yapılmadığının davalı vakfın beyanıyla sabit olduğu, yüklemelerin yerine getirilmemesi nedeniyle davacı bağışlayanın süresinde geri alma hakkını kullandığı, geri alma hakkının kullanılmasıyla taşınmazların davalı vakıf mal varlığından sebepsiz zenginleşme teşkil ettiği ve iade talebinin TMK m. 716’ya dayandığı, taşınmazın üst hakkından arındırılmış olarak iadesinin gerektiği, davalı üniversitenin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün olmadığı, TMK m. 1025 uyarınca üst hakkının yolsuz tescil teşkil ettiği ve terkininin gerektiği, yüklemelerin yerine getirilmemesi hususunda davalı vakfın haklı sebeplerin varlığı iddiasının yerinde olmadığı, yüklemenin sonradan imkânsız olmasının taraflar arasındaki sözleşmeyi sona erdireceği, ancak yükleme imkânsız olsa dahi ifa edilmiş edimlerin tarafların malvarlığında sebepsiz zenginleşme teşkil edeceği, ancak somut olayda imkânsızlığın da söz konusu olmadığı kanaatine varılmıştır.
G. İNCELENMESİ GEREKEN HUKUKÎ SORUNLAR
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için aşağıdaki soruların yanıtlanması gerekir:
1. Bağışlama sözleşmesi davalı vakfa kendisine bağışlanan taşınmazların mülkiyetini yitirmeme mükellefiyeti yüklemekte midir?
2. Birinci sorunun yanıtı “evet” ise davalı vakfın diğer davalı üniversite lehine üst hakkı tesis etmesi bu yüklemeye aykırılık teşkil eder mi?
3. Davalı vakıf lehine kurulan üst hakkı bağımsız nitelikte midir?
4. Üst hakkının bağımsız nitelikte olduğu kabul edilse dahi bu durum bağışlama sözleşmesine aykırılık teşkil eder mi?
5. Bağışlama sözleşmesi davalı vakfa bağışlanan taşınmazlar üzerinde eğitim ve spor tesisi yapmak gibi başkaca mükellefiyetler yüklemiş midir?
6. Davalı vakfın kendisine yüklendiği iddia edilen mükellefiyetlerini yerine getirememesi bağışlamanın geri alınmasına neden olur mu?
7. Bir an için bağışlamanın geri alınmasının şartlarının gerçekleştiği kabul edilecek olursa bağışlamanın geri alınması davalı vakıf lehine kurulan üst hakkını etkiler mi?
H. İNCELEME ve DEĞERLENDİRME
1. Bağışlama sözleşmesi davalı vakfa kendisine bağışlanan taşınmazların mülkiyetini yitirmeme mükellefiyeti yüklemekte midir?
Yüklemeli bağışlama Türk Borçlar Kanunu’nun 291. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre:
“Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir.
Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.
Kamu yararına olarak bağışlamaya konulmuş olan bir yüklemenin yerine getirilmesini isteme yetkisi, bağışlayanın ölümünden sonra, ilgili kamu kurumuna geçer.
Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir.”
Yüklemeli bağışlamalara ilişkin olarak doktrinde Gümüş de aynen aşağıdaki açıklamalarda bulunmuştur(1):
“… Bir bağışlama mükellefiyetli olarak da yapılabilir. Bağışlayan bağışlanana ivazsız bir kazandırmada bulunurken, yaptığı kazandırmayla birlikte belirli bir edimi yerine getirmeye veya belirli bir eylemden kaçınmaya yönelik bağışlananın menfaatine olmayan bir yükümlülüğü, bir karşı edim oluşturmayacak şekilde yine bağışlanana yükleyebilir. …”
Bu bilgiler ışığında taraflar arasındaki 28.04.1988 tarihli bağışlama sözleşmesine bakıldığında sözleşmenin bağışlanana özellikle kaçınma tarzında birtakım mükellefiyetler yüklediği görülmektedir. Gerçekten de anılan bağışlama sözleşmesi şu şekilde kaleme alınmıştır:
“… iş bu gayrimenkullerin 1- Herhangi bir sebeple 3. şahıslara devri, temlik, ipotek edilmemesi ve satılmaması, 2- “M. Ailesi” ibaresinin mahal olarak yapılacak tesisin adının yanında bulunması, 3- M. Ailesi mensuplarına rica olunduğunda şeref üyeliği bahşedilmesi kaydıyla X. Vakfı’na bağışladıklarını …”
Görüldüğü üzere, bağışlayan bağışladığı taşınmazların özellikle “herhangi bir sebeple üçüncü şahıslara devir, temlik, ipotek verilmemesi ve satılmaması”nı istemiş böylece bağışlanana bağış konusu taşınmazların mülkiyetini doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak (cebri icra yoluyla satış suretiyle) yitirmeme yönünde bir mükellefiyet yüklemiştir.
2. Birinci sorunun yanıtı “evet” ise davalı vakfın diğer davalı üniversite lehine üst hakkı tesis etmesi bu yüklemeye aykırılık teşkil eder mi?
İrtifak hakları, mülkiyet hakkından farklı olarak hak sahibine irtifak konusu mal varlığı değeri üzerinde sınırlı bir yetki sağlar. Bu yetkinin sınırı, kurulan irtifakın çeşidine ve taraflar arasında kurulan irtifak sözleşmesine göre belirlenir.
Üst hakkı da bir irtifak hakkıdır ve irtifak sözleşmesindeki sınırlamalara tabi olmak kaydıyla sahibine, ilgili taşınmaz üzerinde inşaat yapıp ona malik olma yahut mevcut yapının maliki olma hakkı veren bir sınırlı ayni haktır. Ancak, burada sözü edilen mülkiyet hakkı, bir arazideki klasik anlamdaki mülkiyet hakkından farklı olarak sahibine hem arazi hem de arazideki yapılar üzerinde bir mülkiyet hakkı değil bilakis sadece arazideki yapılar üzerinde bir mülkiyet hakkı sağlamaktadır.
Türk Medenî Kanunu’nun “üst hakkı” “konu ve tapu kütüğüne kayıt” kenar başlığını taşıyan 826. maddesinin 1. fıkrası da aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:
“Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurabilir.”
Görüldüğü üzere, üst hakkının kurulmasıyla birlikte üst hakkı sahibi, sadece arazinin üzerindeki veya altındaki mevcut veya gelecekte inşa edilecek olan yapıların mülkiyet hakkını kazanacak ancak, arazi üzerinde kesinlikle mülkiyet hakkına sahip olamayacaktır. Ayrıca üst hakkı sahibinin yapılar üzerindeki mülkiyet hakkı, üst hakkı sona erdiği anda kendiliğinden sona erecektir. Böylece arazi maliki hem arazisi üzerindeki mülkiyet hakkına artık üst hakkından arınmış bir biçimde sahip olmaya devam edecek hem de arazisi üzerinde üst hakkı sahibi tarafından inşa edilen yapıların da kendiliğinden maliki olacaktır. Zira Türk Medenî Kanunu m. 828 / f. 1 aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:
“Üst hakkı sona erince yapılar, arazi malikine kalır ve arazinin bütünleyici parçası olur.”
Doktrinde Jale Akipek / Turgut Akıntürk de konuya ilişkin olarak aynen şu açıklamalarda bulunmuşlardır(2):
“… Yapı üzerindeki mülkiyet hakkı, üst hakkına bağlı ve bu hakka tabidir. Bu sebepledir ki mülkiyet hakkı, üst hakkından ayrı olarak başkasına devredilemez ve haczedilemez. Üst hakkı son bulunca, mülkiyet hakkı da onunla birlikte ortadan kalkmış olur. …”
Görüldüğü üzere bir arazi maliki taşınmazı üzerinde bir üçüncü kişi lehine üst hakkı tesis ettiğinde arazisinin maliki olarak kalmaya devam etmektedir. Bir diğer söyleyişle arazisinin mülkiyetini üst hakkı sahibine devretmemektedir. Dolayısıyla malikin bir taşınmazı üzerinde bir başka kişi lehine üst hakkı tesis etmesini bir mülkiyet devri olarak nitelendirmek mümkün değildir.
Somut olayda da 31.02.2003 tarihinde X. Vakfı tarafından kırk dokuz yıllığına X. Üniversitesi lehine bir üst hakkı tesis edildiği görülmektedir. Burada X. Vakfı’nın yapmış olduğu bir devir işlemi bulunmadığından, bağış şartlarına aykırı bir durum da gerçekleşmemiştir. Nitekim uyuşmazlığa ilişkin … 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin T: 10.06.2014, E: 2012 / 487, K: 2014 / 308 sayılı gerekçeli kararında aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
“… Zira üst hakkı kurulması taşınmazın devri, temliki ya da ipotek edilmesi anlamına gelmez. … Bağış konusu taşınmazlar üzerinde bağımsız olmayan bir üst hakkı kurulması taşınmaz mülkiyetinin devri anlamına gelmediğinden ve mülkiyetin halen davalı X. VAKFI üzerinde bulunduğu da gözetilerek mülkiyet devir ve temlik anlamına gelmeyeceği tartışmasızdır. Bağışlama yapılırken X. VAKFI’nın kendisine bağışlanan taşınmazlara ilişkin olarak bunların mülkiyetinin 3. bir kişiye devri dışındaki amaç doğrultusunda kullanımlarına yönelik her türlü yetkiyi haiz olduğunu gösterir. Başka bir anlatımla davalı X. VAKFI taşınmazın maliki olup, bağışlama sözleşmesinde yasaklanan mülkiyet devrini gerektiren işlemler dışında taşınmaz üzerinde her türlü yetkiye sahiptir. Bağışlama sözleşmesinde davalı malikin amaca uygun olarak üst hakkı kurma hak ve yetkisi elinden alınmamıştır. Davalı X. VAKFI da taşınmazlar üzerinde bağışlama sözleşmesine uygun şekilde sportif tesisler kurulması amacıyla taşınmazda diğer davalı X. ÜNİVERSİTESİ lehine üst hakkı tesis etmiştir. Üst hakkı taşınmaz malikinin 3. kişi lehine taşınmazın altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek üzere kurulan bir irtifak hakkıdır. Buna göre üst hakkı kurulması halinde taşınmaz malikinin mülkiyet hakları aynen devam edeceğinden mülkiyet hakkının devir ve temlikinden bahsetmek mümkün değildir. Mevcut üst hakkı bağımsız olmayan bir üst hakkı olduğundan devri de mümkün değildir. …”
Ayrıca belirtmek gerekir ki, mülkiyet hakkı herhangi bir süreye tabi olamaz hâlbuki somut olayda üniversiteye tanınan üst hakkı 49 yıllık bir süreyle sınırlıdır. Bu husus da vakıf lehine kurulan üst hakkının esasında bir mülkiyet devri olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Esasen taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı, sahibine mülkiyete konu taşınmaz üzerinde âdeta sınırsız yetkiler sağlar. Bir taşınmazda mülkiyet hakkına sahip olan kişi, taşınmazının altında ve üstünde imar mevzuatının kendisine çizdiği sınırlar içinde kalmak ve kullanmakta yararı olduğu ölçüde, bir diğer söyleyişle TMK m. 2 uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılması hâli yaratmadığı sürece dilediği şekilde inşaat yapmak hak ve yetkisine sahiptir. Buna karşın, malik taşınmazı üzerinde bir başka kişi lehine üst hakkı tesis ettiğinde üst hakkını birçok açıdan sınırlandırabilmektedir. Üstelik bu sınırlandırmalar sadece ve sadece lehine üst hakkı tesis edilen kişiyi değil onun üst hakkını devretmesi hâlinde üçüncü kişileri de bağlamaktadır (TMK m. 827). Dolayısıyla meseleye bu açılardan bakıldığında da bir taşınmaz üzerinde üst hakkı tesis edilmesini bir mülkiyet devri olarak nitelendirmek mümkün değildir.
3. Davalı vakıf lehine kurulan üst hakkı bağımsız nitelikte midir?
Davacı lehine hazırlanan hukukî mütalaalarda bağışlama konusu taşınmazlarda davalı vakıf için kurulan üst hakkının TMK m. 826 / f. 2 uyarınca aksi kararlaştırılmadığı sürece devrinin mümkün olduğu, bu nedenle hak sahibinin talebi üzerine tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydedilebileceği ve böylelikle de üçüncü kişilere satış ve devrinin ve ipotek edilmesinin mümkün hâle geleceği ve bu durumun da bağışlama sözleşmesine aykırılık teşkil edebileceği ileri sürülmüştür.
Hukukî mütalaalarda yapılan değerlendirme özetle şöyledir: Taraflar arasındaki sözleşmede üst hakkının devrinin mümkün olmadığına dair bir kayda yer verilmemiştir. TMK m. 826 / f. 2 gereğince böyle bir durumda üst hakkının devri mümkündür. Üst hakkı 49 yıllığına kurulduğu için sürekli niteliktedir. Zira TMK m. 826 / f. son gereğince en az otuz yıl için kurulan üst hakkı sürekli niteliktedir. O hâlde TMK m. 998 uyarınca bu üst hakkının tapuda ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Bu da bağışlama sözleşmesine aykırılık teşkil eder.
İlk derece mahkemesi hukukî mütalaalarda ortaya konulan bu iddialara itibar etmemiş ve davalı vakıf lehine tesis edilen üst hakkının bağımsız nitelikte olduğunu kabul etmemiştir. Bunun nedeni şu olsa gerekir: Dosya içindeki vakıf için düzenlenen yetki belgesinde üst hakkının tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydının mümkün olmadığı açıkça vurgulanmıştır.
Kanımızca da davalı vakıf için hazırlanan bu yetki belgesindeki sınırlamalar dikkate alınmaksızın sadece taraflar arasındaki üst hakkını kuran resmi senette aksi belirtilmediği için üst hakkının bağımsız nitelikte olduğu kesin bir biçimde kabul edilememelidir. Gerçekten de davalı vakıf lehine üst hakkı kurulurken T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Türk Medenî Kanununun Uygulanmasını Gösterir Tüzüğün 36. Maddesi Gereğince Düzenlenen Yetki Belgesi” başlıklı yetki belgesinde aynen şu ifadeye yer verildiği görülmektedir:
“… X. Üniversitesi adına bedelsiz ve 49 yıl süreyle üst hakkı (sürekli nitelikte olan ancak bağımsız nitelikte olmayan ve tapu kütüğünün ayrı bir sayfasına taşınmaz olarak kaydedilmeyen ve tapu kütüğünün “İrtifak Hakları ve Gayrimenkul Mükellefiyetleri” sütununa kaydedilen) tesisi uygun görülmüştür. …”
Dolayısıyla ilk derece mahkemesince varılan sonuç kanımızca da isabetlidir yani davalı vakıf lehine kurulan üst hakkı bağımsız nitelikte bir üst hakkı olarak kurulmamıştır. Esasen X. Üniversitesi de bugüne kadar kendi lehine kurulan üst hakkının tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydı hususunda talepte bulunmak için herhangi bir girişimde bulunmamıştır.
4. Üst hakkının bağımsız nitelikte olduğu kabul edilse dahi bu durum bağışlama sözleşmesine aykırılık teşkil eder miydi?
Bir an için üst hakkının bağımsız nitelikte olduğu bu bağlamda tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya kaydedilerek bir taşınmaz gibi satış ve devrinin ve üzerinde ipotek tesis edilmesinin mümkün olduğu kabul edilse bile bu durum, bağışlama sözleşmesindeki yükümlülüklere aykırılık teşkil etmez. Zira üst hakkı bağımsız nitelikte olup bu nedenle tapuda ayrı bir sayfaya kaydedilerek satış veya ipotek nedeniyle cebri icra yoluyla satış suretiyle üçüncü kişilere devredilecek nitelikte olsaydı dahi bağışlanan taşınmazların maliki X. Vakfı yine arazinin maliki olarak kalmaya ve 49 yıllık sürenin sonunda da arazi üzerindeki mülkiyet hakkına, üst hakkından arınmış bir biçimde sahip olmaya devam ederdi.
Dikkat edilecek olursa bu ihtimalde de bağışlayan tarafın önlemek istediği husus yani bağışladığı taşınmazların nihai olarak üçüncü kişilere geçişi ve tümüyle vakfın mülkiyetinden çıkışı hiçbir şekilde söz konusu olamazdı.
5. Bağışlama sözleşmesi davalı vakfa bağışlanan taşınmazlar üzerinde eğitim ve spor tesisi yapmak gibi başkaca mükellefiyetler yüklemiş midir?
Davacı M. Anonim Şirketi, davalılardan X. Vakfı’nın yüklemeleri yerine getirmediğini ve bağışlama amacına aykırı davrandığını ileri sürmektedir.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, bağışa konu edilen taşınmazlara ait 28.04.1988 tarihli bağışlama sözleşmesinde “1- Herhangi bir sebeple 3. şahıslara devri, temlik, ipotek edilmemesi ve satılmaması, 2- “M. Ailesi” ibaresinin mahal olarak yapılacak tesisin adının yanında bulunması, 3- M. Ailesi mensuplarına rica olunduğunda şeref üyeliği bahşedilmesi kaydıyla” yüklemeleri yer almakla birlikte bağışlama amacına ait açık bir kayıt bulunmamaktadır.
Bu bağlamda, 28.04.1998 tarih ve 1374 yevmiye numaralı resmi senette “eğitim ve spor tesislerinin kurulması” amacıyla bağış yapıldığına ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Ayrıca, davacı ile davalı vakıf arasında düzenlenen resmi senette bağışlamanın amacını içeren sair herhangi bir belgeye atıf da yoktur.
Burada bağış amacının ancak ve ancak davacı ile davalı X. Vakfı arasında çeşitli zamanlarda yapılan karşılıklı yazışmalarla belirgin hâle geldiği ileri sürülebilir. Esasen bağışlanan vakfın eğitim amaçlı olarak kurulduğu, diğer davalı üniversitenin de eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunmak amacı ile kurulduğu açıktır. Her iki kurumdan da X. Spor Kulübü ile olan bağları nedeniyle gerek kendilerine bağışlanan taşınmazlar üzerinde yapacakları gerekse lehlerine kurulan üst hakkı çerçevesinde yapacakları inşaatlarda eğitim ve spor amacına yönelik amaçları doğrultusunda hareket etmeleri beklenir.
Davalı vakıf - dava konusu olmamakla birlikte yine davacı tarafından kendisine bağışlanan - 40 numaralı parsel üzerinde ilköğretim okulu, spor kompleksi ve çok amaçlı oditoryum inşaatı yapmıştır. Bu parsele bitişik bağışlama konusu diğer taşınmazlar üzerinde ise herhangi bir inşaat yapılamamıştır. Ancak bunun sebebi taşınmazların imara açık olmamasıdır. Bu hususta dosyada iki adet bilirkişi raporu bir de … Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Planlama Müdürlüğü yazısı bulunmaktadır. Sırasıyla belirtmek gerekirse:
a. 16.12.2013 tarihli fen bilirkişi raporunda bu konuda aynen şu açıklamalara yer verilmiştir:
“… Dava konusu 735, 737, 739 ve 740 parsel nolu taşınmazların yukarıda ikinci paragrafta belirtildiği üzere yukarıda keşif tarihi itibariyle herhangi bir yapılaşmanın olmadığı, dava konusu parseller(in) herhangi bir uygulama görmemiş olduğu kadastral parsel olarak zeminde (Tarla) vasıflı parseller olduğu zeminde tespit edilmiş olup …”
b. 14.02.2014 tarihli bilirkişi raporunda da bu konuda aynen şu açıklamalara yer verilmiştir:
“… İmar Durumu: … Belediye Başkanlığı ve Şehircilik Müdürlüğünün 03.02.2014 tarih ve 590779-1343 sayılı yazısı ile imar durumu sorulan … ilçesi, … mahallesi, … mevkii, 40-740-739-737 ve 735 parsel sayılı yerlerin içinde bulunduğu alan 13.08.2012 tarih 2012 / 3573 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı doğrultusunda 12.12.2012 tarih ve 19003 sayılı Bakanlık Makamı Oluru ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin (c) fıkrası kapsamında “Rezerv Yapı Alanı” ilan edilerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetki alanı içerisine alınmıştır.
Dava dışı 40 parselin … Belediyesine bağlıyken İmar ve Şehircilik Müdürlüğünden 14.10.2005 / 976 imar durumu verilmiş olup 2006 / 7787 sayılı yapı ruhsatı alınmıştır ve bu parseldeki inşaatlar(ın) 10.12.2013 tarihinde keşif anında devam ettiği görülmüştür. …”
c. … Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Planlama Müdürlüğünün 12.03.2014 tarihli yazısında şu açıklamalara yer verilmiştir:
“… … ilçesi, … mevkii, 40 parsel 735, 737, 739 ve 740 parsellerin de içinde yer aldığı yaklaşık 40.000 hektarlık bir alanda 08/09/2012 tarihli ve 28405 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 13/08/2012 tarih ve 2012 / 3573 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile; …’da bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, olası afet riskini bertaraf etmek için ruhsatsız, iskansız ve afet riski altındaki yapılar tasfiye edilerek, yeni yerleşim alanı olarak kullanılması amacıyla, 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendi kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilendirilmiştir. …”
Esasen 28.06.1990 tarihinde bağışlanan ve dava konusu 5 taşınmazın bitişiğindeki 40 numaralı parselin de başlangıçta diğer taşınmazlar gibi “tarla” niteliğinde olduğu açıktır. Ancak 40 numaralı parselde sonradan imar izninin çıkması ile birlikte inşaat yapılması mümkün hâle gelmiş ve davalı vakıf da taşınmazda eğitim ve spor amaçlı tesisleri inşa etmiştir.
Davalı vakfın dava konusu diğer parsellerde inşaat yapamamasının sebebi imara açık olmamalarıdır. O hâlde davalı vakfın eğitim ve sportif faaliyetlere tahsis edilecek inşaatlar yapamamasının sebebi kusursuz imkânsızlıktır. Kusursuz imkânsızlık hâlinin, davalı vakıf bakımından kendisine yüklendiği iddia edilen mükellefiyetlerin yerine getirilmemesi hususunda bir haklı sebep teşkil edeceği açıktır. Bu durumu hemen aşağıda ayrı bir soru altında ele alacağız.
6. Davalı vakfın kendisine yüklendiği iddia edilen mükellefiyetlerini yerine getirememesi bağışlamanın geri alınmasına neden olur mu?
Bağışlamanın geri alınması Borçlar Kanunumuzun 295. maddesinde düzenlenmektedir. Anılan hükme göre bağışlayan, hükümde sayılan durumlardan birinin gerçekleşmesi üzerine, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilmekte ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilmektir. Ancak yüklemeli bağışlar için dikkat edilmesi gereken husus TBK m. 295 / f. 3’te belirtilen aşağıdaki koşulun gerçekleşmiş olmasıdır:
“Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.”
Görüldüğü üzere kanun koyucu, bağışlayanın bağışlamasını geri alabilmesi için açıkça yüklemenin haklı bir sebep olmaksızın yerine getirilmemiş olmasını şart koşmuştur.
Doktrinde Gümüş de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(3):
“… Bağışlanan bağışlama ile yüklendiği mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın ifa etmezse, BK m. 244 / b.3 uyarınca(4) bağışlayan sözleşmeyi geri alabilir. ...”
Yukarıda da belirttiğimiz üzere davalı vakfın bağışlama konusu taşınmazlarda eğitim ve sportif faaliyetlere tahsis edilecek inşaatlar yapamamasının sebebi kusursuz imkânsızlıktır. O hâlde davalı vakfın kendisine yüklendiği iddia edilen mükellefiyetlerini yerine getirmemesinin haklı sebebe dayandığı açıktır, böyle bir durumda da davacının bağışlamayı geri alması mümkün değildir.
Doktrinde Tandoğan da konuya ilişkin eserinde “bağışlananın bağışlamayı takyid eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmemiş olması” başlığı altında aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(5):
“… Kusursuz imkânsızlık mevcutsa, mükellefiyeti yerine getirmeğe bağışlayan engel olmuşsa haklı sebepler mevcuttur. …”
Hâl böyle olmasına rağmen davacı lehine hazırlanan her iki mütalaada da bu hususta yapılan açıklamalar doyurucu olmaktan uzaktır. Şöyle ki:
a. Prof. Dr. … tarafından hazırlanan hukukî mütalaada aynen şu açıklamalara yer verilmiştir:
“… Yüklemeli bağışlamada yükleme hukuka, ahlaka aykırı olmamalı yine imkânsız olmamalıdır. Bu imkânsızlık eğer başlangıçtaki imkânsızlıksa bağışlama sözleşmesi kesin hükümsüzdür. Ancak imkânsızlık sonraki bir imkânsızlıksa bu defa bağışlama sözleşmesinin kesin hükümsüz olmasından bahsedilmese de sözleşme sona erer. Sona eren sözleşme nedeniyle ifa edilmiş edimler ise yine tarafların malvarlığında sebepsiz zenginleşme teşkil eder yoksa yüklemenin yerine getirilmesinin sonradan imkânsız olması ve bu imkânsızlıkta yükleme borçlusunun kusurunun olmaması, yüklemenin haklı nedenle yerine getirilmemesi anlamına gelmez. …”
Yazarın bu değerlendirmesi, yukarıda doktrinde Tandoğan’a atfen yaptığımız açıklamalara taban tabana zıt olup doğru değildir. Bir bağışlama sözleşmesinde yüklemenin bağışlananın kusuru olmaksızın imkânsız hâle gelmesi bağışlama sözleşmesini geçersiz hâle getirmez. Bilakis bağışlama sözleşmesi geçerli hâlde kalmaya devam eder sadece yüklemenin ifası talep edilemez.
Doktrinde Tandoğan’ın yanı sıra Gümüş de bu konuda aynen şu açıklamalarda bulunmuştur(6):
“… Mükellefiyetin ifasının bağışlananın kusuru olmaksızın imkânsızlaştığı hallerde, BK m. 117 / II uygulama bulmayacağı için, bağışlanan bağışlama konusu edimi bağışlayana iade etmek zorunda değildir. …”
b. Prof. Dr. … ve Doç. Dr. …’ın kaleme aldığı mütalaanın 10. sayfasında bağışlamanın geri alınmasına ilişkin aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:
“… TBK m. 295 hükmüne göre yüklemeli (mükellefiyetli) bir bağışlama sözleşmesinde yüklemenin yerine getirilmemesi bağışlamanın geri alınması sonucunu doğurur. … TBK m. 295 hükmü uyarınca bağışlananın, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmez ise bağışlayan bağışlamayı geri alabilir …
Yargıtay da, istikrar kazanmış uygulamasında, bir taşınmazın yüklemeli olarak bağışlanması durumunda, bağışlananın yüklendiği sözleşmeyi yerine getirmemesini, bağışlamayı geri alma (bağışlamadan rücu, bağışlamadan dönme) ve tapudaki kaydın iptali nedeni olarak değerlendirmektedir (YGHK E. 1971 / 1-224 K. 1973 / 524 T. 20.06.1973; Yargıtay 14. HD E. 2006 / 8192 K. 2006 / 9877 T. 26.9.2006; Yargıtay 13. HD E. 2009 / 4651 K. 2009 / 13622 T. 20.11.2009)
Davacı M. A.Ş.’nin davalı X. Vakfı arasında 28 Nisan 1988 tarihinde taşınmazların bağışlanmasına ilişkin akdedilen sözleşmede yer alan yüklemelerin davalı tarafından yerine getirilip getirilmediği ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme sonucu bağışlananın yüklendiği yüklemeleri yerine getirmediği tespit edilirse, bu bağışlamayı geri alma (bağışlamadan rücu, bağışlamadan dönme) ve tapudaki kaydın iptali nedeni teşkil edecektir.) …”
Yine aynı mütalaanın 15. sayfasında benzer ifadelerin varlığı görülmektedir:
“… Yukarıda açıklandığı üzere bağışlanan resmi senette yer alan yüklemeleri yerine getirmemiştir. Bu da TBK m. 295 uyarınca bağışlamayı geri alma (bağışlamadan rücu, bağışlamadan dönme) ve tapudaki kaydın iptali nedeni teşkil eder. …”
Anılan yazarlar mütalaanın 17. sayfasında ise aynen şu açıklamalarda bulunmuşladır:
“… Bağışlananın yüklendiği edimleri yerine getirmemesi, bu bağışlamayı geri alma (bağışlamadan rücu, bağışlamadan dönme) ve tapudaki kaydın iptali nedeni teşkil etmektedir. …”
Mütalaanın sonuç kısmında da aynen şu açıklamalara yer verilmiştir:
“… Sonuç olarak, gerek bağışlamanın temel koşulunun gerçekleşmemesi, gerekse bağışlananın yüklemelere aykırı davranışları nedeniyle taşınmazların iadesi ve tapu iptali gerekir. …”
Görüldüğü üzere, Prof. Dr. … ve Doç. Dr. … tarafından kaleme alınan mütalaanın sadece 10. sayfasının ilk paragrafının 3. cümlesinde “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiştir. Mütalaanın geri kalan bütün sayfalarında “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmemiş ve hep “bağışlananın yüklemeleri yerine getirmemesi, bağışlayanın bağışlamayı geri almasına neden olur” şeklinde açıklamalarda bulunulmuştur.
Biz Türk Borçlar Kanunu’nun 295. maddesinin 3. fıkrasındaki açık hükme rağmen, … ve …’ın hazırladığı mütalaadaki bu yöndeki açıklamaların sehven yapıldığı inancındayız. Esasen anılan yazarlarca hazırlanan mütalaada atıf yapılan Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin T: 26.9.2006, E: 2006 / 8192, K: 2006 / 9877 sayılı kararında yapılan açıklamalar da bu tespitimiz teyit etmektedir. Anılan kararda aynen aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
“… Gerçekten, Borçlar Kanununun 244 / 3. maddesi(7) hükmünce bağışlanan bağışlamayı takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse bağışlayan, bağışlanan malın istirdatını isteyebilir. …”
Tekrar vurgulayacak olursak dava konusunu oluşturan parsellerde hâlen var olan imar engeli sebebiyle davalı vakfın kendisine yüklendiği iddia edilen yükümlülüklerini yerine getirmesi imkânsızdır. Bu davalı vakıf için bir kusursuz imkânsızlık hâlidir ve onun mükellefiyetlerini yerine getirmemesi bakımından bir haklı sebep teşkil eder. O hâlde davacının haklı bir sebep olmaksızın bağışlamasını geri alması mümkün değildir.
7. Bir an için bağışlamanın geri alınmasının şartlarının gerçekleştiği kabul edilecek olursa bağışlamanın geri alınması davalı vakıf lehine kurulan üst hakkını etkiler mi?
Somut uyuşmazlıkta bağışlamanın geri alınmasının mümkün olmadığını kabul etmiş bulunuyoruz. Hâl böyle olmasına rağmen bir an için aksi yönde karar verilip bağışlamanın geri alınabileceği sonucuna varılacak olsa bile bu durum, davalı vakıf tarafından diğer davalı üniversite lehine tesis edilen üst hakkının sona ermesine neden olamaz. Zira TBK m. 295 bu konuda yeterince açıktır. Anılan hükme göre:
“Bağışlayan aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
…”
Görüldüğü üzere hükmün bu düzenlemesi karşısında davacının, bağışlamanın geri alınmasına ilişkin talebi kabul edilecek olsa bile onun üst hakkının terkin edilmesine ilişkin talebinin reddi gerekir. Zira davalı vakıf diğer davalı üniversite lehine üst hakkını kurduğu sırada taşınmazın malikidir ve malik sıfatıyla taşınmaz üzerinde her türlü tasarrufi işlemi gerçekleştirme hak ve yetkisine sahiptir. Davalı üniversitenin üst hakkı kurulurken iyi niyetli olup olmamasının da hiçbir önemi yoktur. Üçüncü kişi olarak onun bağışlama konusu taşınmaz üzerinde kazandığı sınırlı ayni haklar saklıdır.
Doktrinde Tandoğan da üçüncü kişilerin iktisabına ilişkin olarak aynen aşağıdaki açıklamalarda bulunmuştur(8):
“… Bu takdirde bağışlanan rücu anında elinde kalan miktarı geri vermek ile mükelleftir. Üçüncü kişilerin şey üzerinde kazanmış oldukları ayni haklar saklıdır; mesela bağışlanan, şeyi rehnetmiş ise, rücu, rehin hakkının ortadan kalkması sonucunu doğurmaz; hatta bağışlanan rücu beyanının kendisine varmasından sonra şeyi rehnetmiş olsa bile, bu rehin geçerlidir. Üçüncü kişilerin iyi niyetli olmasına hacet yoktur; onlar rücu sebebini veya rücu beyanını bilseler dahi hakları saklıdır. Zira şey geri verilinceye kadar onun maliki, rücu beyanının yapılmış olmasına rağmen, bağışlanandır. Rücudan sonraki istirdat davası bir alacak davasıdır, şahsi mahiyettedir. …”
Görüldüğü üzere yazarın konu hakkında bir sınırlı ayni hak olan rehin hakkını örnek göstererek yaptığı açıklamalar somut uyuşmazlığa rehberlik edecek niteliktedir. Esasen üst hakkının da bir sınırlı ayni hak olduğu açıktır. O hâlde bir an için davalı vakıf lehine yapılan bağışlamanın geri alınabileceği sonucuna varılacak olsa bile diğer davalı üniversite lehine kurulan üst hakkının baki kalacağı, davalı vakfın iyi niyetli olup olmamasının da herhangi bir öneminin bulunmadığı hususunda herhangi bir tereddüt yoktur. Dolayısıyla, davacının talebi üzerine Prof. Dr. … tarafından hazırlanan hukukî mütalaada yer alan:
“… taşınmazın üst hakkından arındırılmış olarak iadesinin gerektiği zira diğer davalı üniversitenin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün olmadığı, TMK m. 1025 uyarınca üst hakkının yolsuz tescil teşkil ettiği ve terkinin gerektiği …”
yönündeki değerlendirmeye katılmamız da mümkün değildir.
H. SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalar ve bilimsel değerlendirmeler çerçevesinde varılan sonuçlar şunlardır:
1. Davalı vakfın diğer davalı üniversite lehine tesis ettiği üst hakkı, onun bağışlama sözleşmesindeki mükellefiyetlerine aykırılık teşkil etmez. Zira davalı üniversite lehine kurulan üst hakkı, davalı vakfın kendisine bağışlanan taşınmazların mülkiyetini yitirmesi anlamına gelmez.
2. Bağışlama sözleşmesi davalı vakfa açıkça kendisine bağışlanan taşınmazlar üzerinde eğitim ve spor tesisi yapmak gibi bir mükellefiyet yüklememiştir. Hâl böyle olmasına rağmen, bağışlayan ile bağışlanan arasındaki yazışmalar çerçevesinde davalı vakfın kendisine bağışlanan taşınmazlarda eğitim ve spor tesisi yapma yükümlülüğü altına girdiği ileri sürülebilir.
3. Böyle bir iddianın kabulü hâlinde dahi bağışlayanın bağışlamayı geri alması mümkün değildir. Zira TBK m. 295 / b. 3 uyarınca bağışlamanın geri alınabilmesi için bağışlananın mükellefiyetlerini haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmemiş olması gerekir. Hâlbuki davalı vakfın kendisine bağışlanan dava konusu taşınmazlar üzerinde eğitim ve spor tesisi yapamaması haklı nedene dayanmaktadır. Zira dava konusu taşınmazlar üzerinde inşaat yapılması imar durumu nedeniyle imkânsızdır. Bu durum bir kusursuz imkânsızlık hâli meydana getirir ve davalı vakfın yükümlülüğünü kusursuz imkânsızlık nedeniyle yerine getirememesi bir haklı sebep teşkil eder. Dolayısıyla bağışlamanın geri alınması mümkün olamaz.
4. Ayrıca davalı vakfın kendisine bağışlanan dava konusu taşınmazlara bitişik yine davacı tarafça kendisine bağışlanmış bulunan 40 numaralı parsel üzerinde eğitim ve sportif amaçlı tesisler yapılmasını sağladığı açıktır. Hatta bu tesislerin yapılması davalı vakfın diğer davalı üniversite lehine tesis ettiği üst hakkı sayesinde mümkün olabilmiştir.
5. TBK m. 295 / f. 1 uyarınca bağışlayan bağışlama konusunun geri verilmesini ancak bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde isteyebilir. Dolayısıyla bir an için bağışlamanın geri alınmasının şartlarının gerçekleştiği kabul edilecek olsa dahi bu durum davalı üniversite lehine kurulan üst hakkını etkilemez. Zira davalı vakıf, davalı üniversite lehine üst hakkı tesis ettiği sırada taşınmazın maliki olup onun üzerinde her türlü tasarrufta bulunma hak ve yetkisine sahiptir. Bu bağlamda, davalı üniversitenin iyi niyetli ya da kötü niyetli olmasının onun iktisabına herhangi bir etkisi yoktur. Onun iktisabı her hâlükârda koruma görür.
Saygılarımla.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNİN KARARI
(T: 03.10.2017, E: 2014 / 21040, K: 2017 / 4894)
“… Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, 03/06/2011 tarihinde davalı X. Vakfı’na tebliğ edilen … 7. Noterliği’nin 01/06/2011 tarih ve 10549 yevmiye no’lu tasdik işlemli bildirim ile davacının dava konusu taşınmazlara devir amacına uygun tesis yapılmayacağını öğrendiği, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 297. maddesi uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davayı açmadığı anlaşılmıştır. O halde davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından bahisle reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile işin esasına girilerek davanın reddedilmesi doğru değil ise de anılan gerekçe ve sonucu itibariyle davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına …”
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNİN KARARI
(T: 07.06.2018, E: 2018 / 581, K: 2018 / 11121)
“… Karar düzeltme dilekçesinde yazılı nedenler HUMK’nun 440. maddesinde gösterilen dört halden hiçbirine uymamaktadır. Bu nedenle, 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla karar düzeltme isteklerinin reddine …”
* Bu hukukî mütalaa 16.08.2016 tarihinde kaleme alınmıştır.
(1) M. Alper Gümüş; Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, İsimsiz Sözleşmeler Teorisi, İstanbul, 2008, s: 292.
(2) Jale Akipek / Turgut Akıntürk; Eşya Hukuku, İstanbul, 2009, s: 711.
(4) 818 sayılı eski Borçlar Kanunu’nun bu hükmü 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 295. maddesinin 3. bendine tekabül etmektedir.
(5) Haluk Tandoğan; Borçlar Hukuku: Özel Borç İlişkileri, Cilt: I / 1, İstanbul, 1990, s: 381.
(8) Tandoğan, age, s: 377.